‘Give, get, have, do, make’ gibi kelimelerin çok fazla manası olduğu için bu kelimelerin tüm manalarını oldukça zordur. Bu kelimeleri, sözcük grupları (collocations) olarak öğrenmek, hem daha etkili hem de daha akılda kalıcı olacaktır. Aşağıda ‘give’ kelimesiyle birlikte en çok kullanılan kelimeler ve örnek cümleler verilmiştir. Daha fazlası için İngilizce sözlüğümüze bakabilirsiniz.
• give a call: aramak, telefon etmek
• give a ring: aramak, telefon etmek
• give a ride: arabayla götürmek, arabayla bırakmak
• give a lift: arabayla götürmek, arabayla bırakmak
• give birth: doğum yapmak
• give a hand: el atmak, yardım etmek
• give help: yardım etmek
• give a choice: seçenek sunmak
• give a chance: şans vermek, fırsat tanımak
• give a kiss: öpmek, öpücük vermek
• give a smile: gülmek, gülücük vermek
• give a hug: kucaklamak, sarılmak
• give a speech: söylev vermek, konuşma yapmak
• give a lecture: ders vermek
• give an answer: cevap vermek, cevaplamak
• give an example: örnek vermek
• give an explanation: açıklamak, açıklama yapmak
• give an idea: fikir vermek
• give advice: tavsiye vermek, nasihat etmek
• give information: bilgi vermek
• give permisson: izin vermek
• give time: zaman vermek
• give evidence: kanıt sunmak, ifade vermek
• give a headache: başını ağrıtmak
• give priority: öncelik vermek
• give a tip: bahşiş vermek, tüyo vermek
• give an appetite: iştah açmak
• give respect: saygı göstermek
• give thought: düşünmek, üzerinde kafa yormak
• give a present: hediye vermek
• give a lesson: ders vermek
• give an order: emir vermek
• give notice: haber etmek, bildirmek
• give a damn: umurunda olmak, takmak
• give credit: itibar etmek, kredi vermek
• Give me a call when you get home.
› Eve vardığında beni ara.
• That noise is giving me a headache.
› Bu ses başımı ağrıtıyor.
• I’m late for work. Can you give me a ride?
› İşe geç kaldım. Beni götürebilir misin?
• He didn’t give an answer to my question.
› Soruma cevap vermedi.
• He gave a bright idea on the matter.
› Konu hakkında parlak bir fikir verdi.
• She’s pregnant and she’ll give birth soon.
› O, hamile ve yakında doğum yapacak.
• He was called to give evidence at the trial.
› Duruşmada ifade vermeye çağrıldı.
• You must give way to pedestrians.
› Yayalara yol vermelisiniz.
• The walking gave me an appetite.
› Yürüyüş iştahımı açtı.
• Give me some time to finish it.
› Bunu bitirmek için bana biraz zaman ver.
• You should give her some respect.
› Ona biraz saygı göstermelisin.
• The president is giving a speech at the moment.
› Başkan şu anda bir konuşma yapıyor.
• I gave the matter a lot of thought.
› Konuyu çok düşündüm.
• I gave the waiter a tip.
› Garsona bahşiş verdim.
• Thanks for all the support you’ve given us.
› Bize verdiğiniz tüm destek için teşekkürler.
• I gave her a hug before I left.
› Gitmeden önce ona sarıldım.
• Give me your word.
› Bana söz ver.
• I don’t give a damn.
› Umrumda değil.
• Give me a chance.
› Bana bir şans ver.
• She’s given notice that she will leave.
› Ayrılacağını haber verdi. (işten)
• It is better to give than to receive.
› Vermek almaktan daha iyidir.
› Veren el alan elden daha üstündür.
Diğer sözcük gruplarını (collocations) görmek için linke tıklayabilirsiniz:
➪ have ➪ take ➪ get ➪ make ➪ do |
➪ run ➪ draw ➪ hold ➪ keep ➪ set |