‘Hold, get, have, do, make’ gibi kelimelerin çok fazla manası olduğu için bu kelimelerin tüm manalarını ezberlemek oldukça zordur. Bu kelimeleri, sözcük grupları (collocations) olarak öğrenmek, hem daha etkili hem de daha akılda kalıcı olacaktır. Aşağıda ‘hold’ kelimesiyle birlikte en çok kullanılan kelimeler ve örnek cümleler verilmiştir. Daha fazlası için İngilizce sözlüğümüze bakabilirsiniz.
• hold the bag: çantayı tutmak
• hold hands: el ele tutuşmak
• hold in one’s hand: elinde tutmak
• hold in one’s arms: kucaklamak, kucağında tutmak
• hold one’s head up: başını dik tutmak, başını kaldırmak
• hold still: kıpırdamamak, hareketsiz durmak
• hold one’s weight: ağırlığını kaldırmak, ağırlığını taşımak
• holds 1o litres: 10 litre almak, 10 litre kapasiteli olmak
• hold 50 passengers: 50 yolcu almak, 50 yolcu kapasiteli olmak
• hold a meeting: toplantı yapmak, toplantı düzenlemek
• hold a conversation: sohbet etmek, sohbeti sürdürmek
• hold an election: seçim yapmak
• hold talks: görüşmeler yapmak
• hold office: görev yapmak
• hold captive: esir tutmak
• hold hostage: rehin tutmak
• hold one’s attention: dikkatini çekmek, dikkatini canlı tutmak
• hold one’s interest: ilgisini çekmek, ilgisini canlı tutmak
• hold a driving licence: ehliyeti olmak
• hold a share: hisse sahibi olmak
• hold the town: kasabayı zapt etmek, kasabayı ele geçirmek
• hold a view: görüşü olmak, görüş sahibi olmak
• hold a grudge: kin tutmak, kin beslemek
• hold responsible: sorumlu tutmak
• hold one’s breath: nefesini tutmak
• hold true: hala doğru olmak, doğruluğu geçerli olmak
• Can you hold my bag for a moment?
› Çantamı biraz tutabilir misin?
• He was holding a book in his hand.
› Elinde bir kitap tutuyordu.
• They were holding hands.
› El ele tutuşuyorlardı.
• I held the door open for him.
› Kapıyı onun için açık tuttum.
• She holds a special place in my heart.
› O benim kalbimde özel bir yere sahiptir.
• The bridge can hold your weight.
› Köprü senin ağırlığını kaldırabilir.
• This barrel holds 20 litres.
› Bu varil 20 litre alır.
• Do you hold any shares in the company?
› Şirkette herhangi bir hisseniz var mı?
• How long has he held office?
› Ne kadar süredir görev yapıyor?
• He was held prisoner for five years.
› Beş yıl tutuklu kaldı.
• The discussion didn’t hold my attention.
› Tartışma dikkatimi çekmedi.
• The speaker couldn’t hold the audience’s interest for long.
› Konuşmacı uzun süre dinleyicilerin ilgisini canlı tutmadı.
• Applicants must hold a driving licence.
› Başvuru sahiplerinin ehliyet sahibi olmaları gerekmektedir.
• The rebels held the town.
› İsyancılar kasabayı ele geçirdiler.
• He holds strange views.
› Garip görüşlere sahiptir.
• Do you hold a grudge against him?
› Ona karşı kin besliyor musun?
• He was held responsible for the accident.
› Kazadan o sorumlu tutuldu.
• It’s difficult to hold a conversation in that noise.
› Bu gürültüde sohbet etmek zor.
• The election will be held next week.
› Seçim önümüzdeki hafta yapılacak.
• The two sides will hold talks to resolve the dispute.
› İki taraf, anlaşmazlığı çözmek için görüşmelerde bulunacak.
• No one can know what the future holds for us.
› Geleceğin bizim için ne getireceğini kimse bilemez.
• How long can you hold your breath?
› Nefesini ne kadar tutabilirsin?
• This adage still holds true.
› Bu atasözü hala doğruluğunu koruyor.
• If the weather holds, we can go out for a walk.
› Hava güzel olursa yürüyüşe çıkabiliriz.
› Hava iyi giderse yürüyüşe çıkabiliriz.
Diğer sözcük gruplarını (collocations) görmek için linke tıklayabilirsiniz:
➪ have ➪ take ➪ get ➪ make ➪ give |
➪ run ➪ draw ➪ do ➪ keep ➪ set |