İngilizcede 'be able to' kullanımı, konu anlatımı ve örnek cümleler.
Be able to, Türkçeye '-ebilmek, -abilmek' olarak çevirilir. Genel olarak bir yeterlikten, beceriden veya kapasiteden bahsederken kullanılır. 'Can/could' ile eş anlamlı olmakla birlikte, 'be able to' diğer zaman kipleriyle ve diğer modal verbs ile birlikte kullanılabilir.
Yapı |
Olumlu (özne + be able to + V1) |
• He is able to speak English. › İngilizce konuşabilir. |
Olumsuz (özne + be + not + able to + V1) |
• He is not able to speak English. › İngilizce konuşamaz. |
Soru (be + özne + able to + V1) |
• Is he able to speak English? › İngilizce konuşabilir mi? |
• She is able to swim very well.
› Çok iyi yüzebiliyor.
• He is able to speak French and German.
› Fransızca ve Almanca konuşabilir.
• Dolphins are able to swim very fast.
› Yunuslar çok hızlı yüzebilirler.
• The car is able to connect to the internet.
› Araba internete bağlanabiliyor.
• The computer is able to process large amounts of data quickly.
› Bilgisayar, büyük miktarda veriyi hızlı bir şekilde işleyebilir.
• Will you be able to come to the party?
› Partiye gelebilecek misin?
• We are not able to afford a new car at the moment.
› Şu anda yeni bir araba alacak durumda değiliz.
• She was able to escape the burning building.
› Yanan binadan kaçabildi.
› Yanan binadan kaçmayı başardı.
• He was able to fix the car's engine within minutes.
› Arabanın motorunu dakikalar içinde tamir edebildi.
› Arabanın motorunu dakikalar içinde tamir etmeyi başardı.
• Members are able to enter the museum for free.
› Üyeler müzeye ücretsiz girebilir.
• Children under the age of 18 are not be able to drive a car.
› 18 yaşından küçük çocuklar araba kullanamazlar.
• He is able to speak fluently in four languages.
› Dört dilde akıcı bir şekilde konuşabilmektedir.
• I am not able to speak Spanish fluently.
› Akıcı bir şekilde İspanyolca konuşamıyorum.
• She was able to pass the exam.
› Sınavı geçebildi.
› Sınavı geçmeyi başardı.
• He wasn't able to finish the race because of an injury.
› Sakatlık nedeniyle yarışı bitiremedi.
• I will be able to finish the report by tomorrow.
› Raporu yarına kadar bitirebileceğim.
• We won't be able to finish the work by Friday.
› Cuma gününe kadar işi bitiremeyeceğiz.
• He might be able to help you.
› Sana yardım edebilir.
› Belki sana yardım edebilir.
• He might not be able to achieve his goal.
› Hedefine ulaşamayabilir.
• We should be able to manage time.
› Zamanı yönetebilmeliyiz.
› Zamanı yönetiyor olmamız gerekir.
• He should not be able to make rapid decisions.
› Hızlı kararlar verememelidir.
› Hızlı kararlar veriyor olmaması gerekir.
• We have been able to find a solution to the problem.
› Soruna bir çözüm bulamadık.
› Soruna bir çözüm bulmayı başardık.
• I have not been able to save enough money to buy a car.
› Araba alacak kadar para biriktiremedim.
• Visitors are not able to enter this area.
› Ziyaretçiler bu alana giremezler.
• You are not able to bring food into the theater.
› Tiyatroya yiyecek getiremezsiniz.
• Humans are not able to see in the dark.
› İnsanlar karanlıkta göremezler.
• The child isn't able to walk yet.
› Çocuk henüz yürüyemiyor.
• The young bird is not able to fly yet.
› Yavru kuş henüz uçamıyor.
• The car is able to reach high speeds within 5 seconds.
› Araba 5 saniyede yüksek hızlara çıkabiliyor.
• He was able to solve the math problem with ease.
› Matematik problemini kolaylıkla çözebildi.
• I wasn't able to sleep last night because of the noise.
› Dün gece gürültüden uyuyamadım.