İngilizcede 'elini tutmak, balık tutmak, sözünü tutmak, sır tutmak, oruç tutmak, nefesini tutmak, taksi tutmak, yas tutmak, üstün tutmak, yer tutmak, taze tutmak, oda tutmak, ev tutmak, esnemeyi tutmak, ayrı tutmak, ışık tutmak, uzak tutmak, sorumlu tutmak, taraf tutmak, takım tutmak, dilek tutmak, muaf tutmak, hariç tutmak, kendini tutmak, rehin tutmak, aklında tutmak' ne demek? Tutmak kelimesinin İngilizce karşılıkları.
Tutmak, çok yönlü bir kelime olmasından dolayı farklı anlamlara ve kullanımlara sahiptir. İngilizceye 'hold, keep, take vs.' gibi birçok şekilde çevirilebilir. Bu yüzden çok anlamlı kelimeleri kalıplar halinde öğrenmek daha akılda kalıcı olacaktır. Tutmak kelimesi ile en çok kullanılan kalıp ifadeler ve örnek cümleler verilmiştir.
elini tutmak: hold one's hand, take someone by the hand
・He was holding her hand.
› Onun elini tutuyordu.
balık tutmak: catch fish
・I couldn't catch any fish.
› Hiç balık tutamadım.
sözünü tutmak: keep one's word, keep one's promise
・He didn't keep his word.
› Sözünü tutmadı.
sır tutmak: keep a secret
・Can you keep a secret?
› Sır tutabilir misin?
oruç tutmak: fast
・Are you fasting?
› Oruç mu tutuyorsun?
nefesini tutmak: hold one's breath
・How long can you hold your breath?
› Nefesini ne kadar tutabilirsin?
taksi tutmak: take a taxi
・We're late. Let's take a taxi.
› Geç kalıyoruz. Hadi taksi tutalım.
yas tutmak: mourn, sorrow, lament
・She mourned her husband.
› Kocasının yasını tuttu.
üstün tutmak: put above, place above, prefer
・He places himself above everything.
› Kendini her şeyden üstün tutar.
yer tutmak: keep a seat, save a seat
・Can you keep a seat for me?
› Benim için (oturacak) bir yer tutar mısın?
taze tutmak: keep fresh
・A fridge keeps vegetables fresh.
› Buzdolabı, sebzeleri taze tutar.
(fiyat) yüksek tutmak: set high, keep high
・He set the price of the house too high.
› Evin fiyatını çok yüksek tuttu.
(oda/ev) tutmak: take, rent
・We decided to take a room in a cheaper hotel.
› Daha ucuz bir otelde oda tutmaya karar verdik.
esnemeyi tutmak: stifle a yawn
・I covered my mouth to stifle a yawn.
› Esnememi tutmak için ağzımı kapattım
ayrı tutmak: set apart, distinguish, separate
・What sets him apart from others?
› Onu diğerlerinden ayrı tutan nedir?
ışık tutmak: flash, set light on, shed light on
・New findings may shed light on the mysterious history of pyramids.
› Yeni bulgular piramitlerin gizemli tarihine ışık tutabilir.
uzak tutmak: keep away, hold at bay
・I can’t keep the kids away from the computer.
› Çocukları bilgisayardan uzak tutamıyorum.
sorumlu tutmak: hold responsible, blame
・He was held responsible for the accident.
› Kazadan o sorumlu tutuldu.
(taraf/takım) tutmak: support, side, take sides
・Which team do you support?
› Hangi takımı tutuyorsun?
dilek tutmak: make a wish, wish
・Close your eyes and make a wish.
› Gözlerini kapat ve bir dilek tut.
muaf/hariç tutmak: exclude, exempt, except
・Kids are exempt from all charges.
› Çocuklar tüm ücretlerden muaf tutuluyor.
kendini tutmak: refrain, restrain, hold back
・I restrain myself from laughing.
› Gülmemek için kendimi tuttum.
rehin tutmak: hold hostage, captive
・He was held hostage for a month.
› Bir ay boyunca rehin tutuldu.
aklında tutmak: bear in mind, remember
・Bear his advice in mind.
› Onun tavsiyesini aklında tut.