Take kelimesi her ne kadar almak, getirmek, götürmek manalarına gelse de bazı edatlarla kullanıldığında özel bir anlam kazanır. Aşağıda take kelimesi ile en çok kullanılan phrasal verbs (deyimsel fiiller) sıralanmıştır. Daha fazlası için Sözlüğümüze göz atabilirsiniz.
(birine) çekmek, benzemek
• He doesn’t take after his father at all.
› Babasına hiç çekmemiş.
(parçalarına) ayırmak, sökmek
• He took the machine apart to fix it.
› Tamir etmel için makineyi parçalarına ayırdı.
uzaklaştırmak, götürmek
• The police took the protestors away.
› Polis protestocuları uzaklaştırdı.
1) geri getirmek, iade etmek
• If the shirt doesn’t fit, you can take it back.
› Gömlek uymazsa geri getirebilirsiniz.
2. (sözünü) geri almak
• She refused to take back what she said.
› Söylediklerini geri almayı reddetti.
3. (geçmişe/geriye) götürmek
• The movie took me back to my childhood.
› Film beni çocukluğuma götürdü.
1. not etmek, yazmak
• I took down his address.
› Adresini not aldım.
2. kaldırmak, sökmek
• They were taking down the tent.
› Çadırı söküyorlardı.
(içeri) almak, misafir etmek
• The homeless shelter takes in only children.
› Evsizler barınağı sadece çocukları alıyor.
1. (elbise) çıkarmak
• Should I take off my shoes?
› Ayakkabılarımı çıkarmalı mıyım?
2. (uçak) kalkmak
• The plane took off on time.
› Uçak zamanında kalktı.
3. (işten) izin almak
• He took a few days off.
› Birkaç gün izin aldı.
1. (işe) almak
• The company decided to take on more staff.
› Şirket daha fazla personel almaya karar verdi.
2. (sorumluluk) almak, üstlenmek
• He refused to take on the responsibility.
› Sorumluluğu almayı reddetti.
1. çıkarmak
• He took out his wallet from his bag.
› Çantasından cüzdanını çıkardı.
2. (yemeğe/dışarı) götürmek, çıkarmak
• I’m taking my girlfriend out to dinner tonight.
› Kız arkadaşımı bu akşam yemeğe çıkarıyorum.
(yönetimi/kontrolü) ele geçirmek, devralmak
• The army is trying to take over.
› Ordu yönetimi ele geçirmeye çalışıyor.
1. yer kaplamak
• That table takes up a lot of space in the room.
› Bu masa odada çok yer kaplıyor.
2. (yapmaya) başlamak
• I’ve recently taken up jogging.
› Son zamanlarda koşuya başladım.