En güzel İngilizce kelimeler. Güzel anlamlı ingilizce sözcükler.
Dil, yalnızca bir iletişim aracı olmaktan öte bir şeydir; içimizdeki duyguları uyandıran ve canlı resimler çizen bir sanat formudur. Zengin tarihi ve geniş sözlüğüyle İngilizce, yalnızca derin anlamlar taşımakla kalmayıp aynı zamanda kalbi ve ruhu büyüleyebilecek melodik güzelliğe sahip bir kelime hazinesine sahiptir. Bu yazıda sizi İngilizce dilindeki en güzel kelimelerden bazılarını keşfetmeye davet ediyoruz.
Olayların tesadüfen mutlu veya faydalı bir şekilde meydana gelmesi. (mutlu tesadüf, tevafuk, şans eseri ortaya çıkan)
Finding that quaint little bookstore was pure serendipity.
O şirin küçük kitapçıyı bulmak tamamen tesadüftü.
Bu dünyaya ait olmayacak derecede hassas, hafif ve zarif. (zarif, narin, uhrevi, ruhani)
The dancer's movements were so ethereal, it seemed like she was floating on air.
Dansçının hareketleri o kadar zarifdi ki sanki havada süzülüyormuş gibiydi.
Yağmur sonrası hoş, toprak kokusu.
After the long drought, the petrichor was a welcome reminder of nature's resilience.
Uzun kuraklığın ardından petrichor doğanın dayanıklılığının hoş bir hatırlatıcısıydı.
Kulağa hoş gelen veya müzikal olan. (yumuşak, tatlı, hoş)
Her mellifluous voice captivated everyone in the audience.
Onun tatlı sesi salondaki herkesi büyüledi.
Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük, aşırı, güzel vb. (anlatılamaz, tarifsiz, kelimelerle ifade edilemez)
The ineffable beauty of the sunset left everyone speechless.
Gün batımının tarif edilemez güzelliği karşısında herkesin nutku tutuldu.
Yalnız olma durumu. (yalnızlık, tenhalık)
She enjoyed the solitude of the early morning.
Sabahın erken saatlerindeki yalnızlığın tadını çıkardı.
Çoğunlukla yüksek enlem bölgelerinde görülen, Dünya'nın gökyüzündeki doğal ışık gösterisi. (kuzey ışıkları)
We stayed up all night to witness the mesmerizing aurora borealis.
Büyüleyici aurora borealis'e tanık olmak için bütün gece uyanık kaldık.
Işıkla dolu veya ışık saçan.
The luminous glow of the fireflies lit up the night.
Ateşböceklerinin ışık saçan parıltısı geceyi aydınlattı.
Cennet gibi; cennete ilişkin veya ait.
The garden was an Elysian oasis in the midst of the bustling city.
Bahçe, hareketli şehrin ortasında cennetten bir köşe gibiydi.
Yoğun heyecan ve mutluluk hissi veya durumu.
Winning the championship created a sense of euphoria among the players.
Şampiyonayı kazanmak oyuncularda büyük bir sevinç yarattı.