Able
1) -ebilmek

• Are you able to swim?
› Yüzebilir misin?

• You must be able to speak English for this job.
› Bu iş için İngilizce konuşabilmelisin.

2) becerikli, yetenekli, mahir, usta

• She is a very able dancer.
› O, çok yetenekli bir dansçıdır.

• He is one of the ablest poets
› O, en usta şairlerden biridir.

Unable
aciz, beceremez, yapamaz

• He was unable to move.
› Hareket edemiyordu.

Disabled
engelli, sakat, özürlü

• The accident left him disabled.
› Kaza onu sakat bıraktı.

Enable
mümkün kılmak, olanak sağlamak

• The password enables access to the internet.
› Şifre internete erişim sağlar.

Disable
etkisiz kılmak, devre dışı bırakmak

• The burglars had disabled the alarm.
› Hırsızlar alarmı devre dışı bırakmış.

Ability
beceri, yetenek, kabiliyet

• Her musical ability is impressive.
› Müzik yeteneği etkileyici.

Inability
yetersizlik, becerisizlik

• Her inability to understand the situation annoyed me. 
› Durumu anlamadaki beceriksizliği canımı sıktı.

Disability
özürlülük, sakatlık, sakat olma

• Her disability was caused by the accident.
› Onun sakatlığı kazadan kaynaklı.

Ably
beceriyle, ustaca, ustalıkla

• He answered all questions ably.
› Tüm soruları ustalıkla yanıtladı.