Modal Verbs

<div class="prose mt-8 text-gray-700">
İngilizcede 'can' kullanımı ve konu anlatımı.
Can&nbsp;T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-ebilmek, -abilmek&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genellikle bir yeterlikten, beceriden, imkandan veya olasılıktan bahsederken kullanılır. 
<table>
<thead>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>Yapı</td>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumlu (&Ouml;zne + can + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; I can run fast. &nbsp; &rsaquo; Hızlı koşabilirim.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&Ouml;zne + can + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; I can&rsquo;t run fast. &nbsp; &bull; I cannot run fast. &nbsp; &rsaquo; Hızlı koşamam.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (Can + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Can you run fast? &nbsp; &rsaquo; Hızlı koşabilir misin?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<table style="background-color: #fff2f2;">
<tbody>
<tr>
<td>&nbsp;</td>
<td>☞ Can&rsquo;nin olumsuz hali &lsquo;can&rsquo;t, cannot&rsquo; şeklinde kullanılır, ayrı&nbsp; olarak &lsquo;<del>can not</del>&lsquo; şeklinde yazılmaz.</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp;</td>
<td>✓ I can&rsquo;t swim very well. ✓ I cannot swim very well. ✗ <del>I can not swim very well.</del> &rsaquo; &Ccedil;ok iyi y&uuml;zemem.</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım</h2>
<h3>Yeterlik</h3>
Doğuştan gelen bir beceriyi ya da sonradan edinilmiş bir yeteneği belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・I can play the piano. &nbsp;&rsaquo; Piyano &ccedil;alabilirim.
・He can&rsquo;t run very fast. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok hızlı koşamaz.
・Owls can see in the dark. &nbsp;&rsaquo; Baykuşlar karanlıkta g&ouml;rebilir.
・Can you speak French fluently? &nbsp;&rsaquo; Akıcı olarak Fransızca konuşabiliyor musun?
 Bir kişinin bir şeyi yapmak i&ccedil;in imkanı, fırsatı, g&uuml;c&uuml; veya yetkisi olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・A police officer can carry a gun. &nbsp;&rsaquo; Bir polis memuru silah taşıyabilir.
・I can&rsquo;t come to the party on Friday. &nbsp;&rsaquo; Cuma g&uuml;n&uuml; partiye gelemem.
・All citizens over the age of 18 can vote. &nbsp;&rsaquo; 18 yaşını dolduran t&uuml;m vatandaşlar oy kullanabilir.
・You can pass the exam if you study harder. &nbsp;&rsaquo; Daha &ccedil;ok &ccedil;alışırsanız sınavı ge&ccedil;ebilirsiniz.
 Bir şeyin kapasitesinden veya kabiliyetinden bahsederken kullanılır.&nbsp; 
・The bottle can hold up to one liter of water. &nbsp;&rsaquo; Şişe bir litreye kadar su alabilmektedir.
・The computer can connect to the internet wirelessly. &nbsp;&rsaquo; Bilgisayar kablosuz olarak internete bağlanabilir.
・The company can adapt quickly to market changes. &nbsp;&rsaquo; Şirket pazar değişikliklerine hızla uyum sağlayabilmektedir.
<h3>Olasılık</h3>
Genel anlamda doğru olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len olasılıklardan bahsederken kullanılır.
・It can be very hot here in summer. &nbsp;&rsaquo; Yazın burası &ccedil;ok sıcak olabilir.
・Learning a new language can be difficult. &nbsp;&rsaquo; Yeni bir dil &ouml;ğrenmek zor olabilir.
・Sunsets can be breathtakingly beautiful. &nbsp;&rsaquo; G&uuml;n batımları nefes kesici derecede g&uuml;zel olabilir.
 Genellikle ş&uuml;phe veya şaşkınlıkla, bir şeyin imkansız olduğunu belirtmek i&ccedil;in 'can't' kullanılır.
・That can&rsquo;t be true. &nbsp;&rsaquo; Bu doğru olamaz.
・You can&rsquo;t be serious! &nbsp;&rsaquo; Ciddi olamazsın!
 Ge&ccedil;mişle ilgili bir imkansızlığı belirtmek i&ccedil;in 'can't have + V3' kullanılır.
・He can&rsquo;t have arrived yet. &nbsp;&rsaquo; Hen&uuml;z gelmiş olamaz.
<h3>İzin</h3>
İzin istemek, vermek ya da vermemek i&ccedil;in kullanılır.
・Can I use your phone? &nbsp;&rsaquo; Telefonunu kullanabilir miyim?
・You can take my car If you want. &nbsp;&rsaquo; İstersen arabamı alabilirsin.
・"Can I open the window?" "Yes, you can." &nbsp;&rsaquo; "Pencereyi a&ccedil;abilir miyim?" "Evet (a&ccedil;abilirsin)." 
・"Can I take a day off next week?" "No, you can't." &nbsp;&rsaquo; "Gelecek hafta bir g&uuml;n izin alabilir miyim?" "Hayır, (alamazsın)."
 Genel bir izni veya yasağı belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・You can&rsquo;t park here. &nbsp;&rsaquo; Buraya park edemezsin.
・Visitors can take photographs inside the museum. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler m&uuml;ze i&ccedil;erisinde fotoğraf &ccedil;ekebilir.
<h3>Rica</h3>
Birinden bir şey yapmasını isterken kullanılır.
・Can you open the door? &nbsp;&rsaquo; Kapıyı a&ccedil;ar mısın?
・Can I have a cup of coffee, please? &nbsp;&rsaquo; Bir fincan kahve alabilir miyim, l&uuml;tfen?
・Can you look after my cat when I am away? &nbsp;&rsaquo; Ben yokken kedime bakar mısın?
<h3>Teklif / &Ouml;neri&nbsp;</h3>
Yardım teklifi yapmak veya bir &ouml;neride bulunmak i&ccedil;in kullanılır.
・Can I help you lift the box? &nbsp;&rsaquo; Kutuyu kaldırmana yardım edeyim mi?
・We can eat out tonight, if you like. &nbsp;&rsaquo; İstersen bu akşam dışarıda yiyebiliriz.
</div>

İngilizcede 'could' kullanımı ve konu anlatımı.
Could,&nbsp;T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-ebilirdi&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genellikle 'can' nin ge&ccedil;miş hali olarak ge&ccedil;mişteki bir yeterlikten bahsetmek i&ccedil;in kullanılmakla beraber, izin ve rica sorularında,&nbsp; &ouml;neri c&uuml;mlelerinde ve olasılık bildiren yapılarda sıklıkla kullanılır. 
<table>
<thead>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&Ouml;zne + could + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; I could run fast. &nbsp; &rsaquo; Hızlı koşabilirdim.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&Ouml;zne + could + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; I couldn't run fast. &nbsp; &bull; I could not run fast. &nbsp; &rsaquo; Hızlı koşamazdım.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (Could + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Could you run fast? &nbsp; &rsaquo; Hızlı koşabilir miydin?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım</h2>
<h3>Yeterlik</h3>
'Can' nin ge&ccedil;miş hali olarak, ge&ccedil;mişteki bir beceriden, imkandan bahsederken kullanılır.
・He could swim very well. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok iyi y&uuml;zebilirdi.
・I knew that you could do that. &nbsp;&rsaquo; Bunu yapabileceğini biliyordum.
・When I was younger I could run fast. &nbsp;&rsaquo; Gen&ccedil;ken hızlı koşabilirdim.
・He couldn't come to the party yesterday. &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n partiye gelemedi.
<h3>Olasılık</h3>
Ger&ccedil;ekleşmesi d&uuml;ş&uuml;k ya da belirsiz bir olasılığı belirtmek i&ccedil;in kullanılır. 
・It could rain later. &nbsp;&rsaquo; Daha sonra yağmur yağabilir. 
・He could be late for the party. &nbsp;&rsaquo; Partiye ge&ccedil; kalabilir. 
・You could be making a big mistake. &nbsp;&rsaquo; B&uuml;y&uuml;k bir hata yapıyor olabilirsiniz. 
Ger&ccedil;ekleşme ihtimali olmayan bir durumu veya isteği belirtmek i&ccedil;in kullanılır. 
・I wish I could fly like a bird. &nbsp;&rsaquo; Keşke bir kuş gibi u&ccedil;abilsem. 
・The ocean is so calming. I could watch it for ever. &nbsp;&rsaquo; Okyanus &ccedil;ok sakinleştirici. Onu sonsuza kadar izleyebilirim. 
 'Could have + V3' kalıbı ge&ccedil;mişle ilgili bir tahmini veya olasılığı belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・Where is Tom? He could have overslept.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; Tom nerede? Uyuya kalmış olabilir.
・The lights are off. He could have gone to bed early. &nbsp;&rsaquo; Işıklar kapalı. Erken yatmış olabilir.
・The thief could have entered through the back door.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; Hırsız arka kapıdan girmiş olabilir.
 'Could have + V3' aynı zamanda ger&ccedil;ekleşme ihtimali olan ama ger&ccedil;ekleşmemiş bir durumu belirtmek i&ccedil;in kullanılır. 
・The accident could have been worse. &nbsp;&rsaquo; Kaza daha k&ouml;t&uuml; olabilirdi. 
・I could have learned English, but I didn't have the time. &nbsp;&rsaquo; İngilizce &ouml;ğrenebilirdim ama zamanım yoktu.
・Be careful with that knife - you could have cut yourself.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; O bı&ccedil;ağa dikkat et, kendini kesebilirdin.
・If they had more time, they could have finished the project. &nbsp;&rsaquo; Daha fazla zamanları olsaydı projeyi bitirebilirlerdi.
 'Couldn't have + V3' kalıbı ge&ccedil;mişte olmuş bir olayın imkansızlığı belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・He couldn't have solved the puzzle easily; it's too complex. &nbsp;&rsaquo; Bulmacayı kolayca &ccedil;&ouml;zm&uuml;ş olamaz; &ccedil;ok karmaşık.
・We couldn't have missed the flight. We arrived at the airport early. &nbsp;&rsaquo; U&ccedil;ağı ka&ccedil;ırmış olamayız. Havaalanına erken geldik. 
<h3>İzin </h3>
Kibarca bir şey yapmak i&ccedil;in izin isterken kullanılır.
・Could I borrow your umbrella? &nbsp;&rsaquo; Şemsiyenizi &ouml;d&uuml;n&ccedil; alabilir miyim?
・Could I use your phone, please? &nbsp;&rsaquo; Telefonunuzu kullanabilir miyim, l&uuml;tfen?
 İzin sorularına cevap verirken 'could' değil, 'can' kullanılır.
・&ldquo;Could I ask a question?&rdquo; &ldquo;Yes, you&nbsp;can.&rdquo; &nbsp;&rsaquo; &ldquo;Bir soru sorabilir miyim?&rdquo; &ldquo;Evet, sorabilirsin.&rdquo;
・&ldquo;Could I borrow your book, please?&rdquo; &ldquo;No, you&nbsp;can't.&rdquo; &nbsp;&rsaquo; &ldquo;Kitabınızı &ouml;d&uuml;n&ccedil; alabilir miyim, l&uuml;tfen?&rdquo; &ldquo;Hayır, alamazsın.&rdquo;
<h3>Rica</h3>
Kibarca birinden bir şey yapmasını isterken kullanılır.
・Could you open the door? &nbsp;&rsaquo; Kapıyı a&ccedil;ar mısınız?
・Could you pass me the salt? &nbsp;&rsaquo; Tuzu uzatır mısınız?
<h3>&Ouml;neri</h3>
Bir &ouml;neride bulunmak i&ccedil;in kullanılır.
・We could eat out tonight, if you like. &nbsp;&rsaquo; İstersen bu gece dışarıda yiyebiliriz.
・I wonder if we could go to the beach this weekend. &nbsp;&rsaquo; Acaba bu hafta sonu sahile gidebilir miyiz?
<h3>Rahatsızlık</h3>
Genellikle &ouml;fkeli bir bi&ccedil;imde, şu anki bir durumla ilgili bir rahatsızlığı belirtmek i&ccedil;in 'could', ge&ccedil;mişle ilgili bir rahatsızlığı belirtmek i&ccedil;in 'could have + V3' kullanılır.
・I'm so pissed off I could scream! &nbsp;&rsaquo; O kadar sinirliyim ki &ccedil;ığlık atabilirim!
・You could have told me the truth! &nbsp;&rsaquo; Bana doğruyu s&ouml;yleyebilirdin!
 'Could have + V3' 'Could have + V3' yukarıdaki a&ccedil;ıklamalardan anlaşılacağı &uuml;zere ge&ccedil;mişteki bir imkanı, olasılığı ve rahatsızlığı, olumsuz hali 'couldn't have + V3' ise ge&ccedil;mişteki bir imkansızlığı belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
Ge&ccedil;miş olasılık: ・He's late. He could have gotten stuck in traffic.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; Ge&ccedil; kaldı. Trafiğe takılmış olabilir.
Ger&ccedil;ekleşmemiş olasılık: ・I could have studied history instead of literature. &nbsp;&rsaquo; Edebiyat yerine tarih okuyabilirdim.
Ge&ccedil;miş rahatsızlık: ・You could have apologized for your rude behavior. &nbsp;&rsaquo; Kaba davranışın i&ccedil;in &ouml;z&uuml;r dileyebilirdin.
Ge&ccedil;miş imkansızlık: ・I couldn't have forgotten my keys. I remember putting them in my pocket. &nbsp;&rsaquo; Anahtarlarımı unutmuş olamam. Onları cebime koyduğumu hatırlıyorum.

Could

İngilizcede 'can' ve 'could' arasındaki fark nedir? 'Can, could' farkı, kullanımı ve konu anlatımı.
<h2>Kullanım</h2>
Genellikle, 'can' konuşma anındaki veya gelecekle ilgili bir yeterlikten bahsederken, 'could' ise ge&ccedil;mişteki bir yeterlikten bahsedilirken kullanılır. Ancak, 'can' ve 'could' birbirlerine benzer şekillerde de kullanılabilir.
<h3>Yeterlik</h3>
'Can', bir yeterlikten, beceriden, imkandan veya kapasiteden bahsederken kullanılır. Konuşma anındaki veya gelecekle ilgili bir durumu belirtebilir.
・I can play the guitar.  &nbsp;&rsaquo; Gitar &ccedil;alabilirim.
・She can speak French fluently.  &nbsp;&rsaquo; Akıcı bir şekilde Fransızca konuşabilir.
・He can't come to the party tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Yarın partiye gelemez.
・Cheetahs can run incredibly fast. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;italar inanılmaz derecede hızlı koşabilirler.
・The computer can process large amounts of data quickly. &nbsp;&rsaquo; Bilgisayar b&uuml;y&uuml;k miktarda veriyi hızlı bir şekilde işleyebilir.
 'Could', ge&ccedil;mişteki bir yeterlikten, beceriden, imkandan veya kapasiteden bahsederken, 'can' nin ge&ccedil;miş zaman hali olarak kullanılır.&nbsp;
・I could play the guitar. &nbsp;&rsaquo; Gitar &ccedil;alabilirdim.
・I could swim very well when I was young.  &nbsp;&rsaquo; Gen&ccedil;ken &ccedil;ok iyi y&uuml;zebilirdim.
・He couldn't come to the party yesterday. &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n partiye gelemedi.
・In the past, people could only communicate through letters. &nbsp;&rsaquo; Eskiden insanlar yalnızca mektupla iletişim kuruyorlardı.
 'Could have + V3', bir kişnin ge&ccedil;mişte bir şeyi yapma imkanı olduğu halde yapmadığını belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・He could have finished his homework earlier. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;devini daha erken bitirebilirdi.
・I could have gone to the party, but I decided to stay home. &nbsp;&rsaquo; Partiye gidebilirdim ama evde kalmaya karar verdim.
<h3>Olasılık</h3>
Belirli bir durumdaki bir olasılıktan bahsederken 'could' kullanılır. Konuşma anındaki veya gelecekle ilgili bir durumu belirtebilir.
・The weather is cloudy, it could rain later. &nbsp;&rsaquo; Hava bulutlu, daha sonra yağmur yağabilir.
・Tom is still at work. He could be late for the party. &nbsp;&rsaquo; Tom hala işte. Partiye ge&ccedil; kalabilir.
 Genellikle doğru olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len bir durumdan bahsederken 'can' kullanılır. Konuşma anındaki belirli bir durumu değil, genel bir durumu belirtir.
・It can be very hot here in summer. &nbsp;&rsaquo; Yazın burası &ccedil;ok sıcak olabilir.
・He can be very rude sometimes. &nbsp;&rsaquo; Bazen &ccedil;ok kaba olabilir.
 Ge&ccedil;mişteki genel bir olasılıktan bahsederken 'could' kullanılır.
・It could be very hot here in summer. &nbsp;&rsaquo; Yazın burası &ccedil;ok sıcak olabilirdi.
・The town could be crowded in July. &nbsp;&rsaquo; Kasaba temmuz ayında kalabalık olabilirdi.
 Ge&ccedil;mişle ilgili bir olasılığı ifade etmek i&ccedil;in 'could have + V3' kullanılır.
・Where is Sarah? She could have gone to the gym. &nbsp;&rsaquo; Sarah nerede? Spor salonuna gitmiş olabilir.
・Tom wasn't at the meeting. He could have missed the bus. &nbsp;&rsaquo; Tom toplantı değildi. Otob&uuml;s&uuml; ka&ccedil;ırmış olabilir.
 Genel bir olasılıktan bahsederken genellikle 'could' kullanılmaz. Ancak olasılığın sadece d&uuml;ş&uuml;k bir ihtimal olduğunu, genel bir doğru olmadığını belirmek i&ccedil;in 'could' kullanılabilir.
<table style="border-collapse: collapse; border-width: 0px; background-color: rgb(255, 250, 250); width: 100%;" border="1"><colgroup><col style="width: 0.94697%;"><col style="width: 52.3674%;"><col style="width: 46.6856%;"></colgroup>
<tbody>
<tr>
<td style="border-width: 0px;">&nbsp;</td>
<td style="border-width: 0px;">Can</td>
<td style="border-width: 0px;">Could</td>
</tr>
<tr>
<td style="border-width: 0px;">&nbsp;</td>
<td style="border-width: 0px;">Learning a new language can be difficult. Yeni bir dil &ouml;ğrenmek zor olabilir. (Bunun genel bir doğru olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum.)</td>
<td style="border-width: 0px;">Learning a new language could be difficult. Yeni bir dil &ouml;ğrenmek zor olabilir. (Bunun muhtemel olduğunu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum.)</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h3>İmkansızlık</h3>
Genellikle şaşıkınlıkla, bir şeyin imkansız olduğunu belirtmek i&ccedil;in 'can't' kullanılır. 
・That can&rsquo;t be true! &nbsp;&rsaquo; Bu doğru olamaz!
・You can&rsquo;t be serious! &nbsp;&rsaquo; Ciddi olamazsın!
 Bir şeyin ge&ccedil;mişte imkansız olduğunu belirtmek i&ccedil;in 'can't/couldn't have + V3' kullanılır.
・She can't have finished the project. It's a complex task. &nbsp;&rsaquo; Projeyi bitirmiş olamaz. Bu karmaşık bir iş.
・He couldn't have passed the exam without studying. It was so difficult. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;alışmadan sınavı ge&ccedil;emezdi. &Ccedil;ok zordu.
<h3>Rica</h3>
Bir kişiden bir şey yapması isterken hem 'can' hem 'could' kullanılabilir. 'Could', 'can' e g&ouml;re daha resmi ve kibar bir anlamı ifade eder.
・Can you please pass the salt? &nbsp;&rsaquo; L&uuml;tfen tuzu uzatır mısın?
・Can I have a glass of water, please? &nbsp;&rsaquo; Bir bardak su alabilir miyim l&uuml;tfen?
・Could you help me with this math problem? &nbsp;&rsaquo; Bu matematik probleminde bana yardımcı olabilir misiniz?
・Could you hold the door for me, please? &nbsp;&rsaquo; Benim i&ccedil;in kapıyı tutar mısınız l&uuml;tfen?
<h3>İzin</h3>
İzin isterken hem 'can' hem de 'could' kullanılabilir. 'Could', 'can' e g&ouml;re daha kibar bir anlamı ifade eder.
・Can I use your phone? &nbsp;  &rsaquo; Telefonunu kullanabilir miyim?
・Could I use your phone? &nbsp; &rsaquo; Telefonunuzu kullanabilir miyim?
・Can you close the window, please?  &nbsp;&rsaquo; Pencereyi kapatır mısın, l&uuml;tfen?
・Could you close the window, please?  &nbsp;&rsaquo; Pencereyi kapatır mısınız, l&uuml;tfen?
 İzin sorularına cevap verirken 'can' kullanılır, 'could' kullanılmaz.
・You can use my phone. &nbsp;&rsaquo; Telefonumu kullanabilirsin.
・You can take my umbrella if it's raining. &nbsp;&rsaquo; Yağmur yağıyorsa şemsiyemi alabilirsin.
・&ldquo;Can I go to the party?&rdquo; &ldquo;Yes, you can.&rdquo; &nbsp;&rsaquo; &ldquo;Partiye gidebilir miyim?&rdquo; &ldquo;Evet, gidebilirsin.&rdquo;
・&ldquo;Could I borrow your book, please?&rdquo; &ldquo;No, you can't.&rdquo; ・&ldquo;Could I borrow your book, please?&rdquo; <s>&ldquo;No, you couldn't.&rdquo;</s> &nbsp;&rsaquo; &ldquo;Kitabınızı &ouml;d&uuml;n&ccedil; alabilir miyim, l&uuml;tfen?&rdquo; &ldquo;Hayır, alamazsın.&rdquo;
 Resmi ya da genel bir izni belirtmek i&ccedil;in 'can' kullanılır.
・Students can enter the museum for free. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;ğrenciler m&uuml;zeye &uuml;cretsiz girebilir.
・You can't buy alcohol if you're under 18 years old. &nbsp;&rsaquo; 18 yaşından k&uuml;&ccedil;&uuml;kseniz alkol satın alamazsınız.
 Ge&ccedil;mişteki resmi ya da genel bir izni belirtmek i&ccedil;in 'could' kullanılır.
・Students could enter the museum for free. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;ğrenciler m&uuml;zeye &uuml;cretsiz girebiliyordu.
<h3>Teklif</h3>
Bir teklifte bulunurken 'Can I', 'I can', 'I could' kullanılabilir. Genellikle 'Can I' tercih edilir.
・Can I help you with your homework? &nbsp;&rsaquo; &Ouml;devinde sana yardım edeyim mi?
・Can I make you a cup of tea? &nbsp;&rsaquo; Sana bir fincan &ccedil;ay yapayım mı?
・I can give you a ride to the airport, if you'd like. &nbsp;&rsaquo; İstersen seni havaalanına bırakabilirim.
・I could help you carry those bags. &nbsp;&rsaquo; O &ccedil;antaları taşımana yardım edebilirim.
<h3>&Ouml;neri</h3>
Bir &ouml;neride bulunurken hem 'can' hem 'could' kullanılabilir.
・We can eat out tonight, if you like. &nbsp;&rsaquo; İstersen bu akşam dışarıda yiyebiliriz.
・You could wear a jacket; it's getting cold outside. &nbsp;&rsaquo; Bir ceket giyebilirsin; dışarısı soğumya başladı.

'Can' ve 'Could'

İngilizcede 'be able to' kullanımı, konu anlatımı ve &ouml;rnek c&uuml;mleler.
Be able to, T&uuml;rk&ccedil;eye '-ebilmek, -abilmek' olarak &ccedil;evirilir. Genel olarak bir yeterlikten, beceriden veya kapasiteden bahsederken kullanılır. 'Can/could' ile eş anlamlı olmakla birlikte, 'be able to' diğer zaman kipleriyle ve diğer modal verbs ile birlikte kullanılabilir.
<table>
<tbody>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&ouml;zne + be able to + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He&nbsp;is able to speak English. &nbsp; &rsaquo; İngilizce konuşabilir.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&ouml;zne + be + not + able to + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He is not able to speak English. &nbsp; &rsaquo; İngilizce konuşamaz.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (be + &ouml;zne + able to + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Is he able to speak English? &nbsp; &rsaquo; İngilizce konuşabilir mi?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım Yerleri</h2>
<h4>Beceri/Yetenek Doğuştan gelen bir beceriyi ya da sonradan edinilmiş bir yeteneği belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; She is able to swim very well. &rsaquo; &Ccedil;ok iyi y&uuml;zebiliyor.
&bull; He is able to speak French and German. &rsaquo; Fransızca ve Almanca konuşabilir. 
&bull; Dolphins are able to swim very fast. &rsaquo; Yunuslar &ccedil;ok hızlı y&uuml;zebilirler.
<h4>Kabiliyet/Kapasite Bir şeyin bir şeyi yapma kapasitesine veya kabiliyetine sahip olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; The car is able to connect to the internet. &rsaquo; Araba internete bağlanabiliyor.
&bull; The computer is able to process large amounts of data quickly. &rsaquo; Bilgisayar, b&uuml;y&uuml;k miktarda veriyi hızlı bir şekilde işleyebilir.
<h4>İmkan/Fırsat Bir kişinin bir şeyi yapmak i&ccedil;in zamanı, parası veya fırsatı olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; Will you be able to come to the party? &rsaquo; Partiye gelebilecek misin?
&bull; We are not able to afford a new car at the moment. &rsaquo; Şu anda yeni bir araba alacak durumda değiliz.
<h4>Başarı Bir kişinin zor veya tehlikeli g&ouml;r&uuml;nen bir şeyi yapmayı başardığını belirtmek i&ccedil;in kullanılır. Bu kullanımı 'manage' ile eş anlamlıdır.</h4>
&bull; She was able to escape the burning building. &rsaquo; Yanan binadan ka&ccedil;abildi. &rsaquo; Yanan binadan ka&ccedil;mayı başardı.
&bull; He was able to fix the car's engine within minutes. &rsaquo; Arabanın motorunu dakikalar i&ccedil;inde tamir edebildi. &rsaquo; Arabanın motorunu dakikalar i&ccedil;inde tamir etmeyi başardı.
<h4>İzin/Hak Bir kişinin bir şeyi yapmak i&ccedil;in izni veya hakkı olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; Members are able to enter the museum for free. &rsaquo; &Uuml;yeler m&uuml;zeye &uuml;cretsiz girebilir.
&bull; Children under the age of 18 are not able to drive a car. &rsaquo; 18 yaşından k&uuml;&ccedil;&uuml;k &ccedil;ocuklar araba kullanamazlar.
<h2>'Be able to' ile &Ouml;rnek C&uuml;mleler</h2>
&bull; He is able to speak fluently in four languages. &rsaquo; D&ouml;rt dilde akıcı bir şekilde konuşabilmektedir.
&bull; I am not able to speak Spanish fluently. &rsaquo; Akıcı bir şekilde İspanyolca konuşamıyorum.
&bull; She was able to pass the exam. &rsaquo; Sınavı ge&ccedil;ebildi. &rsaquo; Sınavı ge&ccedil;meyi başardı.
&bull; He wasn't able to finish the race because of an injury. &rsaquo; Sakatlık nedeniyle yarışı bitiremedi.
&bull; I will be able to finish the report by tomorrow. &rsaquo; Raporu yarına kadar bitirebileceğim.
&bull; We won't be able to finish the work by Friday. &rsaquo; Cuma g&uuml;n&uuml;ne kadar işi bitiremeyeceğiz.
&bull; He might be able to help you. &rsaquo; Sana yardım edebilir. &rsaquo; Belki sana yardım edebilir.
&bull; He might not be able to achieve his goal. &rsaquo; Hedefine ulaşamayabilir. 
&bull; We should be able to manage time. &rsaquo; Zamanı y&ouml;netebilmeliyiz. &rsaquo; Zamanı y&ouml;netiyor olmamız gerekir.
&bull; He should not be able to make rapid decisions. &rsaquo; Hızlı kararlar verememelidir. &rsaquo; Hızlı kararlar veriyor olmaması gerekir. 
&bull; We have been able to find a solution to the problem. &rsaquo; Soruna bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m bulamadık. &rsaquo; Soruna bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m bulmayı başardık.
&bull; I have not been able to save enough money to buy a car. &rsaquo; Araba alacak kadar para biriktiremedim.
&bull; Visitors are not able to enter this area. &rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler bu alana giremezler.
&bull; You are not able to bring food into the theater. &rsaquo; Tiyatroya yiyecek getiremezsiniz.
&bull; Humans are not able to see in the dark. &rsaquo; İnsanlar karanlıkta g&ouml;remezler.
&bull; The child isn't able to walk yet. &rsaquo; &Ccedil;ocuk hen&uuml;z y&uuml;r&uuml;yemiyor.
&bull; The young bird is not able to fly yet. &rsaquo; Yavru kuş hen&uuml;z u&ccedil;amıyor.
&bull; The car is able to reach high speeds within 5 seconds. &rsaquo; Araba 5 saniyede y&uuml;ksek hızlara &ccedil;ıkabiliyor.
&bull; He was able to solve the math problem with ease. &rsaquo; Matematik problemini kolaylıkla &ccedil;&ouml;zebildi.
&bull; I wasn't able to sleep last night because of the noise. &rsaquo; D&uuml;n gece g&uuml;r&uuml;lt&uuml;den uyuyamadım.

Be Able To

İngilizcede 'may' kullanımı, konu anlatımı ve &ouml;rnek c&uuml;mleler.
May,&nbsp;T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-ebilir&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genel olarak bir olasılıktan, izinden ya da kibar bir ifadeden bahsederken kullanılır.
<table>
<tbody>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&ouml;zne + may + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He may be right. &nbsp; &rsaquo; Haklı olabilir.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&ouml;zne + may + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He may not be right. &nbsp; &rsaquo; Haklı olmayabilir.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (may + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; May I come in? &nbsp; &rsaquo; İ&ccedil;eri girebilir miyim?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım&nbsp; Yerleri</h2>
<h4>Olasılık Bir şeyin m&uuml;mk&uuml;n olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; We may be late. &rsaquo; Ge&ccedil; kalabiliriz.
&bull; It may rain in the afternoon. &rsaquo; &Ouml;ğleden sonra yağmur yağabilir.
&bull; He may have missed the bus. &rsaquo; Otob&uuml;s&uuml; ka&ccedil;ırmış olabilir.
<h4>İzin a) İzin istemek veya izin vermek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; You may leave now. &rsaquo; Şimdi gidebilirsiniz.
&bull; May I use your phone? &rsaquo; Telefonunuzu kullanabilir miyim?
<h4>b) Resmi dilde, birinin bir şey yapmak i&ccedil;in izni olduğunu veya izni olmadığını belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; Workers may not wear jeans at work. &rsaquo; İş&ccedil;iler iş yerinde kot pantolon giyemezler.
&bull; Students may enter the museum for free. &rsaquo; &Ouml;ğrenciler m&uuml;zeye &uuml;cretsiz girebilirler.
<h4>Kibar ifade Kibarca bir şey s&ouml;ylemek, sormak ya da &ouml;nermek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; May I ask a question? &rsaquo; Bir soru sorabilir miyim?
&bull; I&rsquo;d like to add something, if I may. &rsaquo; M&uuml;saadenizle bir şey eklemek isterim.
<h4>İki doğru Bir şeyin doğru olduğunu ama başka bir şeyin de doğru olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; He may be kind, but he is wrong. &rsaquo; Nazik olabilir ama o haksız.
&bull; He may be young, but he has a lot of experience. &rsaquo; Yaşı gen&ccedil; olabilir ama &ccedil;ok tecr&uuml;besi var.
<h4>Umut/dilek Bir umudu ya da dileği belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; May the best man win! &rsaquo; En iyi olan kazansın!
&bull; &lsquo;Her mother passed away&rsquo;. &lsquo;May she rest in peace&rsquo;. &rsaquo; Annesi vefat etti. Nur i&ccedil;inde yatsın.
<h4>Ama&ccedil; 'In order that' ve 'so that' den sonra bir ama&ccedil; belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; I&rsquo;ll go by car so that I may get there on time. &rsaquo; Oraya zamanında varabilmek i&ccedil;in arabayla gideceğim.
&bull; We ought to prevent the war in order that we may live in peace. &rsaquo; Barış i&ccedil;inde yaşayabilmemiz i&ccedil;in savaşı &ouml;nlememiz gerekir.
<h2>'May' ile &Ouml;rnek C&uuml;mleler</h2>
&bull; You may be right. &rsaquo; Haklı olabilirsin.
&bull; That may or may not be a problem. &rsaquo; Bu bir sorun olabilir veya olmayabilir.
&bull; They may well succeed. &rsaquo; Başarılı olabilirler. &rsaquo; Gayet de başarılı olabilirler.
&bull; I may have to work late tonight. &rsaquo; Bu gece ge&ccedil; saatlere kadar &ccedil;alışmam gerekebilir.
&bull; I may not be able to come on Saturday. &rsaquo; Cumartesi gelemeyebilirim.
&bull; He may have left while we were out. &rsaquo; Biz yokken gitmiş olabilir.
&bull; &ldquo;May I come in?&rdquo; &ldquo;Yes, of course&rdquo; &rsaquo; &ldquo;İ&ccedil;eri girebilir miyim?&rdquo; &ldquo;Evet, elbette.&rdquo;
&bull; &ldquo;May I borrow your book?&rdquo; &ldquo;No, you may not.&rdquo; &rsaquo; &ldquo;Kitabınızı &ouml;d&uuml;n&ccedil; alabilir miyim?&rdquo; &ldquo;Hayır, alamazsınız.&rdquo;
&bull; You may consider your decision again. &rsaquo; Kararınızı tekrar g&ouml;zden ge&ccedil;irebilirsiniz.
&bull; The project, if I may say so, was a waste of time. &rsaquo; Proje, tabiri caizse, bir zaman kaybıydı.
&bull; May I suggest a different idea? &rsaquo; Farklı bir fikir &ouml;nerebilir miyim?
&bull; Economy is improving. Long may it continue to do so. &rsaquo; Ekonomi gelişiyor. Umarım uzun s&uuml;re b&ouml;yle devam eder.
&bull; We may need to change our plans due to the weather forecast. &rsaquo; Hava durumuna g&ouml;re planlarımızı değiştirmemiz gerekebilir.
&bull; You may not be aware of this, but I'm allergic to peanuts. &rsaquo; Farkında olmayabilirsin ama benim fıstığa alerjim var.
&bull; She may have misunderstood what you said. &rsaquo; S&ouml;ylediklerinizi yanlış anlamış olabilir.

İngilizcede 'might' kullanımı, konu anlatımı ve &ouml;rnek c&uuml;mleler.
Might, T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-ebilir&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genel olarak bir olasılık belirtmek, izin istemek, kibarca bir şey sormak ya da s&ouml;ylemek i&ccedil;in kullanılır.
<table>
<tbody>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&ouml;zne + might + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He might be late. &nbsp; &rsaquo; Ge&ccedil; kalabilir.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&ouml;zne + might + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He might not be late. &nbsp; &rsaquo; Ge&ccedil; kalmayabilir.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (might + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Might I come in? &nbsp; &rsaquo; İ&ccedil;eri girebilir miyim?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım Yerleri</h2>
<h4>Olasılık Bir şeyin m&uuml;mk&uuml;n olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; We might be late. &rsaquo; Ge&ccedil; kalabiliriz.
&bull; It might be dangerous to go there. &rsaquo; Oraya gitmek tehlikeli olabilir.
&bull; They might have missed the train. &rsaquo; Treni ka&ccedil;ırmış olabilirler.
<h4>May'in ge&ccedil;miş hali a) Birinin ge&ccedil;mişte s&ouml;ylediği veya rica ettiği bir şeyi aktarmak i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; He said he might be late for the meeting. &rsaquo; Toplantıya ge&ccedil; kalabileceğini s&ouml;yledi.
&bull; She asked if I might help her. &rsaquo; Ona yardım edip edemeyeceğimi sordu.
<h4>b) 'In order that' ve 'so that' den sonra ge&ccedil;mişteki bir amacı belirtmek i&ccedil;in kullanılır. </h4>
&bull; I set an alarm so that I might not oversleep. &rsaquo; Uyuyakalmamak i&ccedil;in alarm kurdum.
&bull; We left early in order that we might not miss the flight. &rsaquo; U&ccedil;ağı ka&ccedil;ırmamak i&ccedil;in erken ayrıldık.
<h4>İzin Kibarca izin istemek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; Might I use your phone? &rsaquo; Telefonunuzu kullanabilir miyim? 
&bull; I wonder if I might be able to borrow your car? &rsaquo; Acaba arabanızı &ouml;d&uuml;n&ccedil; alabilir miyim?
<h4>Kibar ifade Kibarca bir şey s&ouml;ylemek, sormak ya da &ouml;nermek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; Might I ask a question? &rsaquo; Bir soru sorabilir miyim?
&bull; I thought we might go out tonight. &rsaquo; Bu gece dışarı &ccedil;ıkabiliriz diye d&uuml;ş&uuml;nm&uuml;şt&uuml;m.
&bull; If I might say, I think the design could be more simple. &rsaquo; S&ouml;ylememin bir mahsuru yoksa, tasarımın daha basit olabileceğini d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum.
<h4>İki doğru Bir şeyin doğru olduğunu ama başka bir şeyin de doğru olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; He might be rich, but he is so stingy. &rsaquo; Zengin olabilir ama &ccedil;ok cimridir.
&bull; It might be a good idea to go there, but we don&rsquo;t have time. &rsaquo; Oraya gitmek iyi bir fikir olabilir ama zamanımız yok.
<h4>Rahatsızlık Birinin yaptığı veya yapmadığı bir şeyden rahatsız olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; You might at least apologize! &rsaquo; En azından &ouml;z&uuml;r dileyebilirsin!
&bull; You might have told me you were going to be late! &rsaquo; Bana ge&ccedil; kalabileceğini s&ouml;yleyebilirdin!
<h2>'Might' ile &Ouml;rnek C&uuml;mleler</h2>
&bull; It might be true. &rsaquo; Bu ger&ccedil;ek olabilir.
&bull; It might snow tomorrow. &rsaquo; Yarın kar yağabilir.
&bull; It might be smart to do that. &rsaquo; Bunu yapmak akıllıca olabilir.
&bull; He might be able to fix the car. &rsaquo; Arabayı tamir edebilir.
&bull; Might I make a suggestion? &rsaquo; Bir &ouml;neride bulunabilir miyim?
&bull; We might go to the park later. &rsaquo; Daha sonra parka gidebiliriz.
&bull; We might go on holiday next month. &rsaquo; Gelecek ay tatile gidebiliriz.
&bull; You might want to change the design. &rsaquo; Tasarımı değiştirmek isteyebilirsiniz.
&bull; I might need to borrow your umbrella. &rsaquo; Şemsiyeni &ouml;d&uuml;n&ccedil; almam gerekebilir.
&bull; We might have to cancel the picnic if it rains &rsaquo; Yağmur yağarsa pikniği iptal etmek zorunda kalabiliriz
&bull; You might have left your keys in the car. &rsaquo; Anahtarlarını arabada unutmuş olabilirsin.
&bull; I thought we might go to the beach on Saturday. &rsaquo; Cumartesi g&uuml;n&uuml; sahile gideriz diye d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;m.
&bull; He said he might help me with the project tomorrow. &rsaquo; Yarın projede bana yardım edebileceğini s&ouml;yledi.
&bull; It was too risky. He might have lost his job. &rsaquo; &Ccedil;ok riskliydi. İşini kaybetmiş olabilirdi.
&bull; If we hurry, we might get there on time. &rsaquo; Acele edersek zamanında varabiliriz.
&bull; If she knew the truth, she might not do that. &rsaquo; Ger&ccedil;eği bilseydi, bunu yapmayabilirdi.
&bull; If he had studied more, he might have passed the test &rsaquo; Daha fazla &ccedil;alışsaydı sınavı ge&ccedil;ebilirdi.
&bull; I might buy a new car, but I can't be sure. &rsaquo; Yeni bir araba alabilirim ama emin olamıyorum.
&bull; She said she might be late, but she arrived early. &rsaquo; Ge&ccedil; kalabileceğini s&ouml;yledi ama erken geldi.
&bull; It's hard to tell, but the team might win the game. &rsaquo; S&ouml;ylemesi zor ama takım ma&ccedil;ı kazanabilir.
&bull; You might at least try to pass the test! &rsaquo; En azından testi ge&ccedil;meyi deneyebilirsin.
&bull; You might have asked me for my opinion before making the decision. &rsaquo; Karar vermeden &ouml;nce bana fikrimi sorabilirdin.
&bull; I'm not sure if I'll be able to finish the marathon. It might be too difficult for me &rsaquo; Maratonu bitirebileceğimden emin değilim. Benim i&ccedil;in &ccedil;ok zor olabilir.

Might

'May' ve 'might' arasındaki fark nedir? 'May', 'might' kullanımı ve konu anlatımı.
<h2>Kullanım</h2>
'May' ve 'might' kelimeleri '-ebilmek, -abilmek' anlamına gelir. Bu iki kelime genellikle bir olasılıktan ve izinden bahsederken kullanılırlar. &Ccedil;oğunlukla birbirlerine benzer şekillerde kullanılsalar da farklı kullanım yerleri de vardır.
<h3>Olasılık</h3>
Bir şeyin ger&ccedil;ekleşme veya doğru olma ihtimalinden bahsederken 'may' ve 'might' kullanılabilir. Şu anki veya gelecekteki bir ihtimali belirtebilirler. 'Might', 'may' e g&ouml;re daha d&uuml;ş&uuml;k bir ihtimali ifade eder.&nbsp;
・That may/might be true. &nbsp;&rsaquo; Bu doğru olabilir.
・That may/might not be true. &nbsp;&rsaquo; Bu doğru olmayabilir.
・I may/might arrive late due to traffic. &nbsp;&rsaquo; Trafik nedeniyle ge&ccedil; gelebilirim.
・They may/might not attend the meeting. &nbsp;&rsaquo; Toplantıya katılmayabilirler.
・It may/might be too late to call him now. &nbsp;&rsaquo; Şu anda onu aramak i&ccedil;in &ccedil;ok ge&ccedil; olabilir.
・We may/might finish the report tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Raporu yarın bitirebiliriz.
・If she studies hard, she may/might pass the exam. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok &ccedil;alışırsa sınavı ge&ccedil;ebilir.
 may/might have + V3 a) Ge&ccedil;mişle ilgili bir olasılığı veya tahmini ifade etmek i&ccedil;in 'may have' ve 'might have' kullanılabilir.
・He may/might have finished his homework by now. &nbsp;&rsaquo; Şu ana kadar &ouml;devini bitirmiş olabilir.
・The package may/might have arrived while we were out. &nbsp;&rsaquo; Paket biz dışarıdayken gelmiş olabilir.
・I may/might have seen that movie before, but I can't remember. &nbsp;&rsaquo; Bu filmi daha &ouml;nce izlemiş olabilirim ama hatırlamıyorum.
・I may/might have left my wallet at the office. I'll check tomorrow. &nbsp;&rsaquo; C&uuml;zdanımı ofiste bırakmış olabilirim. Yarın kontrol edeceğim.
 b) Ge&ccedil;mişte ger&ccedil;ekleşme ihtimali olan ama ger&ccedil;ekleşmemiş bir durumdan bahsederken genellikle 'might have' kullanılır.
・If he had studied hard, he might have passed the exam. &nbsp;&rsaquo; Eğer &ccedil;ok &ccedil;alışsaydı sınavı ge&ccedil;ebilirdi.
・Swimming in that river was dangerous. You might have killed yourself. &nbsp;&rsaquo; O nehirde y&uuml;zmek tehlikeliydi. Kendini &ouml;ld&uuml;rebilirdin.
<h3>İzin</h3>
İzin isterken 'may' kullanılabilir. 'May', 'can' e g&ouml;re daha resmi bir anlamı ifade eder. 'Might' ise ender olarak ve &ccedil;ok resmi durumlarda kullanılır.
・May I ask your name? &nbsp;&rsaquo; İsminizi sorabilir miyim?
・May I use your phone? &nbsp;&rsaquo; Telefonunuzu kullanabilir miyim?
・Might I propose a change to the project? &nbsp;&rsaquo; Projede değişiklik &ouml;nerebilir miyim?
・Might I have your blessing to marry your daughter? &nbsp;&rsaquo; Kızınızla evlenmek i&ccedil;in onayınızı alabilir miyim?
 İzin vermek ya da vermemek i&ccedil;in 'may' kullanılır, 'might' kullanılmaz.
・You may leave now. &nbsp;&rsaquo; Şimdi gidebilirsiniz.
・You may use my computer if you need it. &nbsp;&rsaquo; İhtiyacınız olursa bilgisayarımı kullanabilirsiniz.
・'May I borrow your pen?' 'Yes, you may.' &nbsp;&rsaquo; 'Kalemini &ouml;d&uuml;n&ccedil; alabilir miyim?' 'Evet, alabilirsin.'
・'Might I ask a question?' 'No, you may not.' ・'Might I ask a question?' '<s>No, you might not.</s>' &nbsp;&rsaquo; 'Bir soru sorabilir miyim?' 'Hayır, (soramazsın).'
 Resmi ya da genel bir izinden bahsederken 'may', resmi ya da genel bir yasaktan bahsederken 'may not' kullanılır.
・Visitors may take photographs inside the art gallery. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler sanat galerisi i&ccedil;erisinde fotoğraf &ccedil;ekebilirler.
・Students may not use calculators during the exam. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;ğrenciler sınav sırasında hesap makinesi kullanamazlar.
<h3>Dolaylı Anlatım</h3>
Ge&ccedil;mişteki dolaylı anlatımlarda 'may' yerine 'might' kullanılır.
・May I come in? &nbsp;&rsaquo; İ&ccedil;eri girebilir miyim?
・Tom asked if he might come in. &nbsp;&rsaquo; Tom i&ccedil;eri girip giremeyeceğini sordu?
・I may apply for that job. &nbsp;&rsaquo; Bu işe başvurabilirim.
・Mia said she might apply for that job. &nbsp;&rsaquo; Mia bu işe başvurabileceğini s&ouml;yledi.

'May' ve 'Might'

İngilizcede 'must' kullanımı ve konu anlatımı.
Must, T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-meli/malı, gerekmek, gerektirmek, vb.&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genel olarak bir gereklilikten, zorunluluktan veya g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir olasılıktan bahsetmek i&ccedil;in kullanılır.
<table>
<thead>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&ouml;zne + must + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; You must go now. &nbsp; &rsaquo; Şimdi gitmelisin.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&ouml;zne + must + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; You must not go now. &nbsp; &bull; You mustn't go now. &nbsp; &rsaquo; Şimdi gitmemelisin.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (must + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Must I go now? &nbsp; &rsaquo; Şimdi gitmeli miyim?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım</h2>
<h3>Gereklilik</h3>
Bir şeyin gerekli veya &ccedil;ok &ouml;nemli olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・I must finish my homework. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;devimi bitirmeliyim.
・It&rsquo;s getting dark. I really must go. &nbsp;&rsaquo; Hava kararıyor. Ger&ccedil;ekten gitmeliyim.
・These flowers must be watered regularly. &nbsp;&rsaquo; Bu &ccedil;i&ccedil;ekler d&uuml;zenli olarak sulanmalıdır.
<h3>Zorunluluk</h3>
Bir şeyin kanunen veya usulen zorunlu olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・You must not park your car here. &nbsp;&rsaquo; Arabanızı buraya park edemezsiniz.
・You must be at least 18 years old to vote. &nbsp;&rsaquo; Oy kullanmak i&ccedil;in en az 18 yaşında olmalısınız. &nbsp;&rsaquo; Oy kullanmak i&ccedil;in en az 18 yaşında olmanız gerekmektedir. &nbsp;&rsaquo; Oy kullanmak i&ccedil;in en az 18 yaşında olmak zorundasınız.
<h3>&Ccedil;ıkarım</h3>
Bir şeyin olası veya b&uuml;y&uuml;k bir ihtimalle doğru olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・He must be upset about the news. &nbsp;&rsaquo; Haberlere &uuml;z&uuml;lm&uuml;ş olmalı.
・He must be tired after working all day. &nbsp;&rsaquo; B&uuml;t&uuml;n g&uuml;n &ccedil;alıştıktan sonra yorgun olmalı.
・She must have arrived home by now. &nbsp;&rsaquo; Şimdiye kadar eve gelmiş olmalıydı.
<h3>Tavsiye</h3>
İyi olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len bir şeyi bir başkasına tavsiye etmek i&ccedil;in kullanılır.
・You must read this book. &nbsp;&rsaquo; Bu kitabı okumalısın.
・You must save money for the future. &nbsp;&rsaquo; Gelecek i&ccedil;in para biriktirmelisin.
<h3>Vurgu</h3>
'Say, admit, warn vb.' gibi belirli fiillerle birlikte bir şeyi vurgulamak i&ccedil;in kullanılır.
・I must say, I am quite pleased with the results. &nbsp;&rsaquo; Sonu&ccedil;lardan olduk&ccedil;a memnun olduğumu s&ouml;ylemeliyim.
・I must admit, I didn't expect to win the competition. &nbsp;&rsaquo; İtiraf etmeliyim ki yarışmayı kazanmayı beklemiyordum.

Must

İngilizcede 'have to' kullanımı ve konu anlatımı.
Have to, T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;zorunda olmak, gerekli olmak, gerekmek, -meli/malı olmak&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genellikle bir gereklilikten ya da bir zorunluluktan bahsederken kullanılır. 'Have to' ve 'have got to' aynı anlamı ifade eder. 'Have got to' daha &ccedil;ok resmi olmayan dilde kullanılır.
<table>
<tbody>
<tr>
<td>Yapı </td>
</tr>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu&nbsp;</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; I have to go. = I have got to go. &nbsp; &bull; He has to go. = He has got to go. </td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz&nbsp;</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; You don't have to go. = You haven't got to go. &nbsp; &bull; He doesn't have to go. = He hasn't got to go. </td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru&nbsp;</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Do I have to come early? = Have I got to come early? &nbsp; &bull; Does he have to come early? = Has he got to come early? </td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım</h2>
<h3>Gereklilik</h3>
Bir gereklilikten veya zorunluluktan bahsederken kullanılır.
・I have to finish my homework. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;devimi bitirmem gerekiyor.
・I have to go to the dentist tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Yarın diş&ccedil;iye gitmem gerekiyor.
・We have to leave early to catch the train. &nbsp;&rsaquo; Trene yetişmek i&ccedil;in erken &ccedil;ıkmamız gerekiyor.
・He has to take medication every morning. &nbsp;&rsaquo; Her sabah ila&ccedil; alması gerekiyor.
・Do I have to attend the meeting tomorrow? &nbsp;&rsaquo; Yarınki toplantıya katılmak zorunda mıyım?
・You don't have to finish the work today. &nbsp;&rsaquo; İşi bug&uuml;n bitirmek zorunda değilsiniz.
・She doesn't have to apologize. It wasn't her fault. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;z&uuml;r dilemesine gerek yok. Onun hatası değildi.
・They don't have to attend the meeting if they're not available. &nbsp;&rsaquo; Eğer m&uuml;sait değillerse toplantıya katılmaları gerekmez.
Bir kural ya da yasa nedeniyle zorunlu olan bir şeyi belirtmek i&ccedil;in kullanılabilir. Ancak yazı dilinde genellikle 'must' tercih edilir.
・I have to pay my bills by the end of the month. &nbsp;&rsaquo; Ay sonuna kadar faturalarını &ouml;demeleri gerekiyor.
・Drivers have to wear seat belts while driving. &nbsp;&rsaquo; S&uuml;r&uuml;c&uuml;lerin ara&ccedil; kullanırken emniyet kemeri takması gerekiyor.
・Tourists have to obtain a visa before entering the country. &nbsp;&rsaquo; Turistlerin &uuml;lkeye girmeden &ouml;nce vize almaları gerekmektedir.
<h3>Tavsiye</h3>
Bir tavsiyede veya &ouml;neride bulunmak i&ccedil;in kullanılır. 'Should' a g&ouml;re daha vurgulu bir anlamı ifade eder. 
・You have to see the sunset. It's stunning. &nbsp;&rsaquo; G&uuml;n batımını g&ouml;rmelisiniz. Etkileyici.
・He has to watch that movie. It's so entertaining. &nbsp;&rsaquo; O filmi izlemesi gerekiyor. &Ccedil;ok eğlenceli.
・You have to accept the job offer. It's a great opportunity. &nbsp;&rsaquo; İş teklifini kabul etmelisin. Bu harika bir fırsat.
・You have to meet Sarah. She's such a wonderful person. &nbsp;&rsaquo; Sarah'la tanışmalısın. O harika bir insan.
<h3>&Ccedil;ıkarım</h3>
Doğru olduğunu d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z bir şeyi ya da ger&ccedil;ekleşeceğini umduğumuz bir olayı belirtmek i&ccedil;in kullanılır. Bu kullanımı varsayımsal bir kesinliği ya da mantığa uygun bir beklentiyi belirtir.
・There has to be some mistake. &nbsp;&rsaquo; Bir yanlışlık olması lazım.
・This information has to be correct.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; Bu bilgi doğru olmalı.&nbsp;
・The answer to the question has to be in the book. &nbsp;&rsaquo; Sorunun cevabı kitapta olmalı.
・Tom has to know the way. He's lived in this town for years. &nbsp;&rsaquo; Tom yolu biliyor olmalı. Yıllardır bu kasabada yaşıyor.
<h3>Vurgu</h3>
'Admit, say, warn vb.' gibi fillerle bir ifadeyi vurgulamak i&ccedil;in kullanılır.
・I have to warn you, this task will not be easy. &nbsp;&rsaquo; Seni uyarmalıyım ki bu g&ouml;rev kolay olmayacak.
・I have to admit, your idea is much better than mine. &nbsp;&rsaquo; İtiraf etmeliyim ki senin fikrin benimkinden &ccedil;ok daha iyi.
・It has to be said, her talent is undeniable. &nbsp;&rsaquo; Yeteneğinin inkar edilemez olduğunu s&ouml;ylemek lazım.
・His solution to the problem was clever, you have to admit. &nbsp;&rsaquo; Soruna getirdiği &ccedil;&ouml;z&uuml;m akıllıcaydı, kabul etmelisin.
<h3>Rahatsızlık</h3>
Bir rahatsızlığı belirtmek i&ccedil;in kullanılır. Genellikle kinayeli bir anlamı ifade eder.
・He has to criticize my choices all the time! &nbsp;&rsaquo; Se&ccedil;imlerimi s&uuml;rekli eleştirmek zorunda!
・Do you have to be so stubborn about this? &nbsp;&rsaquo; Bu konuda bu kadar inat&ccedil;ı olmak zorunda mısın?
・Tom has to interrupt me when I'm speaking. &nbsp;&rsaquo; Ben konuşurken Tom s&ouml;z&uuml;m&uuml; kesmek zorunda.
<h3>Ge&ccedil;miş Zaman</h3>
Ge&ccedil;mişteki bir bir gereklilikten, zorunluluktan ya da &ouml;neriden bahsederken 'had to' kalıbı kullanılır.
・She had to submit her report yesterday. &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n raporunu teslim etmesi gerekiyordu.
・He had to go to the doctor due to his illness. &nbsp;&rsaquo; Rahatsızlığı nedeniyle doktora gitmek zorunda kaldı.
・Did I have to attend the meeting yesterday? &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n toplantıya katılmak zorunda mıydım?
・You had to finish your homework before going out. &nbsp;&rsaquo; Dışarı &ccedil;ıkmadan &ouml;nce &ouml;devini bitirmen gerekiyordu.
・I had to take the bus because my car broke down. &nbsp;&rsaquo; Arabam bozulduğu i&ccedil;in otob&uuml;se binmek zorunda kaldım.
<h3>Gelecek Zaman</h3>
Gelecekle ilgili bir gerekliliği veya zorunluluğu belirtmek i&ccedil;in 'will have to' veya 'going to have to' kalıbı kullanılanbilir. 'Will have to' daha &ccedil;ok tercih edilir.
・He will have to apologize for his mistake. &nbsp;&rsaquo; Hatasından dolayı &ouml;z&uuml;r dilemek zorunda kalacak.
・She will have to finish her project by tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Projesini yarına kadar bitirmesi gerekecek.
・If it rains, we will have to cancel the outdoor event. &nbsp;&rsaquo; Yağmur yağarsa a&ccedil;ık hava etkinliğini iptal etmek zorunda kalacağız.
Gelecekte yapılması, konuşma anında planlanmış olaylar i&ccedil;in genellikle 'have to' tercih edilir.
・I have to go to the dentist tomorrow. (randevu alınmış) &nbsp;&rsaquo; Yarın diş&ccedil;iye gitmem gerekiyor.
<h3>Have Got to</h3>
'Have got to' bir zorunluluktan, gereklilikten, tavsiyeden ya da &ccedil;ıkarımdan bahsederken 'have to' yerine kullanılabilir. Rahatsızlık ve vurgu belirten c&uuml;mlelerde, ge&ccedil;miş ve gelecek zaman yapısında&nbsp; kullanılmaz. Her ne kadar 'have to' kalıbı hem Amerikan İngilizcesinde hem de İngiltere İngilizcesinde standart kullanım olsa da, 'have got to' İngiltere İngilizcesinde, konuşma dilinde sık olarak kullanılır. '(Have) got to' nun kısa hali olan 'gotta' ifadesi ise Ameikan İngilizcesinde, resmi olmayan dilde sık olarak kullanılır.
・I have to go. (Genel) ・I have got to go. (İngiltere İngilizcesi, konuşma dili) ・I've gotta go. (Amerikan İngilizcesi, resmi olmayan dil) &nbsp;&rsaquo; Gitmem gerek.
・We have got to clean the house today. &nbsp;&rsaquo; Bug&uuml;n evi temizlememiz gerekiyor.
・She hasn't got to attend the meeting. &nbsp;&rsaquo; Toplantıya katılması gerekmiyor.
・Drivers have got to wear seat belts while driving. &nbsp;&rsaquo; S&uuml;r&uuml;c&uuml;lerin ara&ccedil; kullanırken emniyet kemeri takması gerekiyor.
・Have we got to discuss the potential risks associated with this plan? &nbsp;&rsaquo; Bu planla ilgili olası riskleri g&ouml;r&uuml;şmemiz gerekiyor mu?

Have To

İngilizcede 'must' ve 'have to' arasındaki fark nedir? 'Must, have to' kullanımı ve konu anlatımı.
<h2>Kullanım</h2>
'Must' ve 'have to' birbirlerine benzer anlamları ifade ederler. Genellikle bir gereklilikten ya da zorunluluktan bahsederken kullanılır.
<h3>Gereklilik</h3>
Yapılması gerekli veya zorunlu olan bir şeyi belirtmek i&ccedil;in 'must' ve 'have to' kullanılabilir.
・We're late. We must/have to go. &nbsp;&rsaquo; Biz ge&ccedil; kaldık. Gitmeliyiz.
・I must/have to wake up early for work. &nbsp;&rsaquo; İşe gitmek i&ccedil;in erken kalkmam gerekiyor.
・I must/have to attend the meeting tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Yarınki toplantıya katılmam gerekiyor.
 Konuşmacı bir şey yapmayı kendi gerekli g&ouml;r&uuml;yorsa 'must', konuşmacı başka bir kişi ya da dış bir etkenden dolayı bir şey yapmak zorunda ise 'have to' kullanılır.
・I must see the manager today. I want to discuss something. &nbsp;&rsaquo; Bug&uuml;n m&uuml;d&uuml;r&uuml; g&ouml;rmem gerekiyor. Bir şeyi g&ouml;r&uuml;şmek istiyorum.
・I have to see the manager today. There's an issue with the project. &nbsp;&rsaquo; Bug&uuml;n m&uuml;d&uuml;r&uuml; g&ouml;rmem gerekiyor. Projeyle ilgili bir sorun var.
・I must finish the project by Friday. I don't want to work at the weekend. &nbsp;&rsaquo; Cuma g&uuml;n&uuml;ne kadar projeyi bitirmem gerekiyor. Hafta sonu &ccedil;alışmak istemiyorum.
・I have to finish the project by Friday. The deadline has been brought forward. &nbsp;&rsaquo; Cuma g&uuml;n&uuml;ne kadar projeyi bitirmem gerekiyor. Teslim tarihi &ouml;ne alındı.
 Yazı dilinde, bir kural ya da yasa nedeniyle zorunlu/gerekli olan bir şeyi belirtmek i&ccedil;in 'must' kullanılır.
・Drivers must stop at a red traffic light. &nbsp;&rsaquo; S&uuml;r&uuml;c&uuml;ler kırmızı ışıta durmak zorundadır.
・Tourists must obtain a visa to enter the country. &nbsp;&rsaquo; Turistlerin &uuml;lkeye girebilmeleri i&ccedil;in vize almaları gerekmektedir.
<h3>Tavsiye</h3>
Bir tavsiyede ya da &ouml;neride bulunmak i&ccedil;in kullanılır. 'Should' a g&ouml;re daha vurgulu bir anlamı ifade ederler. 
・You must/have to read that book. It's really interesting. &nbsp;&rsaquo; O kitabı okumalısın. Ger&ccedil;ekten ilgin&ccedil;.
・You must/have to be careful while driving in the snow. &nbsp;&rsaquo; Karda ara&ccedil; kullanırken dikkatli olmalısınız.
・She must/has to listen carefully to understand the instructions. &nbsp;&rsaquo; Talimatları anlamak i&ccedil;in dikkatlice dinlemelidir.
<h3>&Ccedil;ıkarım</h3>
Doğru olduğunu d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z bir şeyi ya da ger&ccedil;ekleşeceğini umduğumuz bir olayı belirtmek i&ccedil;in kullanılır. Bu kullanımı varsayımsal bir kesinliği, g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir olasılığı, mantığa uygun bir &ccedil;ıkarımı ya da makul bir beklentiyi belirtebilir.&nbsp; 
・He must/has to be at work now. &nbsp;&rsaquo; Şu anda işte olmalı.
・He must/has to be excited about the news. &nbsp;&rsaquo; Habere heyecanlanmış olmalı.
・You must/have to be joking. That can't be true! &nbsp;&rsaquo; Şaka yapıyor olmalısın. Bu doğru olamaz!
・They must/have to be tired after such a long journey. &nbsp;&rsaquo; Bu kadar uzun bir yolculuktan sonra yorulmuş olmalılar.
<h3>Olumsuz C&uuml;mle&nbsp;</h3>
'Must' ve 'have to' nun olumsuz halleri 'mustn't, don't have to' farklı anlamları ifade eder. 
'Don't have to' bir kişinin bir şey yapmasına gerek olmadığını belirtir.
・You don't have to finish the project today. &nbsp;&rsaquo; Projeyi bug&uuml;n bitirmek zorunda değilsiniz.
・You don't have to apologize. It wasn't your fault. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;z&uuml;r dilemene gerek yok. Senin hatan değildi.
・You don't have to attend the meeting if you're busy. &nbsp;&rsaquo; Meşgulseniz toplantıya katılmak zorunda değilsiniz.
 'Mustn't' ya bir kişinin bir şey yapmaya izni olmadığını ya da bir kişiye bir şey yapmamasını tavsiye ederken kullanılır.
・Visitors mustn't take photographs in the museum. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler m&uuml;zede fotoğraf &ccedil;ekmemelidir.
・She must not forget to lock the door when leaving. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ıkarken kapıyı kilitlemeyi unutmamalı.
・You mustn't park here. It's a no-parking zone. &nbsp;&rsaquo; Buraya park etmemelisin. Buraya park etmek yasaktır.
・You mustn't park here. It may block the entrance. &nbsp;&rsaquo; Buraya park etmemelisin. Girişi kapatabilir.
<h3>Ge&ccedil;miş Zaman</h3>
Had to, ge&ccedil;mişteki bir zorunluluktan veya gereklilikten bahsederken kullanılır.
・I had to finish my report by Friday. &nbsp;&rsaquo; Raporumu Cuma g&uuml;n&uuml;ne kadar bitirmem gerekiyordu.
・They had to leave before the rain started. &nbsp;&rsaquo; Yağmur başlamadan ayrılmak zorunda kaldılar.
・We had to wait in line for an hour to get tickets. &nbsp;&rsaquo; Bilet almak i&ccedil;in bir saat kuyrukta beklemek zorunda kaldık.
・They had to cancel their trip due to bad weather. &nbsp;&rsaquo; K&ouml;t&uuml; hava koşulları nedeniyle gezilerini iptal etmek zorunda kaldılar.
 Must have + V3, ge&ccedil;mişte doğru ya da ger&ccedil;ekleşmiş olduğunu d&uuml;ş&uuml;nd&uuml;ğ&uuml;m&uuml;z bir şeyden bahsederken kullanılır.
・They must have arrived home by now. &nbsp;&rsaquo; Şimdiye kadar eve varmış olmalılar.
・He must have finished the project last night. &nbsp;&rsaquo; Projeyi d&uuml;n gece bitirmiş olmalı.
・They must have missed the train. They're not here yet. &nbsp;&rsaquo; Treni ka&ccedil;ırmış olmalılar. Hen&uuml;z burada değiller.
<h3>Gelecek Zaman</h3>
Gelecekle ilgili bir gereklilikten&nbsp; bahsederken 'will have to' veya 'going to have to' kullanılabilir. Ancak genellikle 'will have to' tercih edilir.
・I will have to buy a new phone soon. &nbsp;&rsaquo; Yakında yeni bir telefon almak zorunda kalacağım.
・We will have to find a solution to this problem. &nbsp;&rsaquo; Bu soruna bir &ccedil;&ouml;z&uuml;m bulmamız gerekecek.
 Gelecekte yapılması, konuşma anında planlanmış olaylar i&ccedil;in genellikle 'have to' tercih edilir.
・I have to go to the dentist tomorrow. (randevu alınmış) &nbsp;&rsaquo; Yarın diş&ccedil;iye gitmem gerekiyor.
<h3>Have Got to</h3>
'Have to' ile 'have got to' nun anlamı aynıdır. Bir zorunluluktan, gereklilikten, tavsiyeden ya da &ccedil;ıkarımdan bahsederken 'have got to', 'have to' yerine kullanılabilir. Ancak, 'have got to' ge&ccedil;miş ve gelecek c&uuml;mle yapısında kullanılmaz. Her ne kadar 'have to' kalıbı hem Amerikan İngilizcesinde hem de İngiltere İngilizcesinde standart kullanım olsa da, 'have got to' İngiltere İngilizcesinde, konuşma dilinde sık olarak kullanılır. '(Have) got to' nun kısa hali olan 'gotta' ifadesi ise Ameikan İngilizcesinde, resmi olmayan dilde sık olarak kullanılır.
・I have to go. (Genel) ・I have got to go. (İngiltere İngilizcesi, konuşma dili) ・I've gotta go. (Amerikan İngilizcesi, resmi olmayan dil) &nbsp;&rsaquo; Gitmem gerek.
・We have got to clean the house today. &nbsp;&rsaquo; Bug&uuml;n evi temizlememiz gerekiyor.
・She hasn't got to attend the meeting. &nbsp;&rsaquo; Toplantıya katılması gerekmiyor.
・Drivers have got to wear seat belts while driving. &nbsp;&rsaquo; S&uuml;r&uuml;c&uuml;lerin ara&ccedil; kullanırken emniyet kemeri takması gerekiyor.
・Have we got to discuss the potential risks associated with this plan? &nbsp;&rsaquo; Bu planla ilgili olası riskleri g&ouml;r&uuml;şmemiz gerekiyor mu?

'Must' ve 'Have to'

İngilizcede 'should' kullanımı ve konu anlatımı.
Should,&nbsp;T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-meli/malı, gerekmek, gerektirmek, vb.&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Genel olarak yapılması iyi, doğru veya zorunlu olmayan bir gereklilikten bahsederken kullanılır. 
<table>
<thead>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&Ouml;zne + should + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; I should study for the exam. &nbsp; &rsaquo; Sınava &ccedil;alışmalıyım.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&Ouml;zne + should + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; You should not go out. &nbsp; &bull; You shouldn't go out. &nbsp; &rsaquo; Dışarı &ccedil;ıkmamalısın.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (Should + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Should I help her? &nbsp; &rsaquo; Ona yardım etmeli miyim?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım&nbsp;</h2>
<h3>Doğru</h3>
Yapılması doğru, iyi ya da ahlaki bir gereklilik olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len bir şeyi belirtmek i&ccedil;in kullanılır. 
・We should be respectful to our elders. &nbsp;&rsaquo; B&uuml;y&uuml;klerimize karşı saygılı olmalıyız.
・People should be honest in their relationships. &nbsp;&rsaquo; İnsanlar ilişkilerinde d&uuml;r&uuml;st olmalıdır. 
・There should be more parking spaces in this area. &nbsp;&rsaquo; Bu b&ouml;lgede daha fazla park yeri olmalı.
・I should call my parents to let them know I'll be late. &nbsp;&rsaquo; Ge&ccedil; kalacağımı haber vermek i&ccedil;in ailemi aramalıyım. 
 Yapılması doğru, iyi ya da ahlaki bir gereklilik olduğu d&uuml;ş&uuml;n&uuml;len bir şeyi &ouml;nermek veya tavsiye etmek i&ccedil;in kullanılır.
・You should study for the exam. &nbsp;&rsaquo; Sınava &ccedil;alışmalısın.
・You shouldn't be rude to others. &nbsp;&rsaquo; Başkalarına karşı kaba olmamalısın.
・He should wear a jacket; it's quite cold outside. &nbsp;&rsaquo; Ceket giymeli; dışarısı olduk&ccedil;a soğuk.
 Bu kullanımı genellikle 'I think', I don't think', Do you think' ile birlikte kullanılır.
・I think you should apologize for what you said. &nbsp;&rsaquo; Bence s&ouml;ylediklerin i&ccedil;in &ouml;z&uuml;r dilemelisin.
<h3>Beklenti</h3>
Ger&ccedil;ekleşmesi&nbsp;beklenilen veya&nbsp;olası olan bir olayı belirtmek i&ccedil;in kullanılır. 
・He should be at work now. &nbsp;&rsaquo; Şu anda işte olmalı. 
・It should be sunny tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Yarın hava g&uuml;neşli olmalı.
・The package should arrive by Friday. &nbsp;&rsaquo; Paket Cuma g&uuml;n&uuml;ne kadar ulaşmalıdır. 
・The bus should arrive at the station in about 10 minutes. &nbsp;&rsaquo; Otob&uuml;s yaklaşık 10 dakika i&ccedil;inde istasyona varmalı.
・After studying all night, you should perform well on the exam. &nbsp;&rsaquo; B&uuml;t&uuml;n gece &ccedil;alıştıktan sonra sınavda iyi yapmış olmalısın.
<h4>Dolaylı Anlatım Ge&ccedil;miş zaman yapısındaki dolaylı anlatımlarda kullanılır.</h4>
&bull; He said he should arrive by noon. &rsaquo; &Ouml;ğlene kadar geleceğini s&ouml;yledi. 
&bull; He suggested that I should apply for the job. &rsaquo; İşe başvurmamı &ouml;nerdi.
&bull; She expected that the package should be delivered yesterday. &rsaquo; Paketin d&uuml;n teslim edilmesini bekliyordu. 
<h4>Should have Ge&ccedil;mişte ger&ccedil;ekleşmesini istediğimiz ama ger&ccedil;ekleşmemiş bir olayı ifade etmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; I should have studied for the exam last night. &rsaquo; D&uuml;n gece sınava &ccedil;alışmalıydım. 
&bull; They should have finished their project by now. &rsaquo; Şimdiye kadar projelerini bitirmeleri gerekiyordu. 
&bull; You shouldn't have spoken to her like that. &rsaquo; Onunla bu şekilde konuşmamalıydın.
&bull; We shouldn't have gone to that party; it was boring. &rsaquo; O partiye gitmemeliydik; sıkıcıydı.
<h4>Clause Koşullu c&uuml;mlelerde varsayımsal bir sonucu ifade etmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; If it rains, we should stay indoors. &rsaquo; Yağmur yağarsa i&ccedil;eride kalmalıyız.
&bull; Should you change your mind, let me know. &rsaquo; Fikrini değiştirirsen bana haber ver. 
&bull; In case you should have any questions, don't hesitate to ask. &rsaquo; Sorunuz olursa sormaya &ccedil;ekinmeyin.

Should

İngilizcede 'ought to' kullanımı ve konu anlatımı.
Ought to,&nbsp;T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;-meli/malı, gerekmek, gerekli olmak&rsquo; olarak &ccedil;evirilir. Kullanım yerleri 'should' a olduk&ccedil;a benzerdir. Genel olarak bir gereklilikten, beklentiden veya ahlaki bir zorunluluktan bahsederken kullanılır. 
<table>
<thead>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&ouml;zne + ought + to + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; We ought to be careful. &nbsp; &rsaquo; Dikkatli olmalıyız.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&ouml;zne + ought + not + to + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; You ought not to be late. &nbsp; &bull; You oughtn't to be late. &nbsp; &rsaquo; Ge&ccedil; kalmamalısın.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (ought + &ouml;zne + to + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Ought I to come early? &nbsp; &rsaquo; Erken gelmeli miyim?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım Yerleri</h2>
<h4>Doğruluk Bir şeyin yapılmasının doğru, gerekli veya ahlaki bir zorunluluk olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull;&nbsp;We ought to help her. &rsaquo; Ona yardım etmeliyiz.
&bull;&nbsp;Drivers oughtn't to exceed the speed limit. &rsaquo; S&uuml;r&uuml;c&uuml;ler hız sınırını aşmamalıdır.
&bull;&nbsp;We ought to be more respectful towards others. &rsaquo; Başkalarına karşı daha saygılı olmalıyız.
&bull;&nbsp;He ought to have listened to his teacher&rsquo;s advice. &rsaquo; &Ouml;ğretmeninin tavsiyesini dinlemeliydi.
<h4>Beklenti Bir beklentiyi ya da bir şeyin olası olduğunu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull;&nbsp;This movie ought to be good. &rsaquo; Bu film iyi olmalı.
&bull;&nbsp;The journey ought to take about 4 hours. &rsaquo; Yolculuk yaklaşık 4 saat s&uuml;rmeli.
&bull;&nbsp;They ought to have arrived by now. &rsaquo; Şimdiye kadar gelmiş olmaları gerekirdi.
&bull;&nbsp;He has worked all day. He ought to be tired. &rsaquo; B&uuml;t&uuml;n g&uuml;n &ccedil;alıştı. Yorgun olmalı.
<h4>Tavsiye Bir tavsiyede ya da &ouml;neride bulunurken kullanılır.</h4>
&bull;&nbsp;You ought to read this book. &rsaquo; Bu kitabı okumalısın.
&bull;&nbsp;You ought to eat more fruits. &rsaquo; Daha fazla meyve yemelisiniz.
&bull;&nbsp;You ought to have come to the party. It was amusing. &rsaquo; Partiye gelmeliydin. Eğlenceliydi.

Ought To

İngilizcede 'would' kullanımı, konu anlatımı ve &ouml;rnek c&uuml;mleler.
Would, genel olarak will in ge&ccedil;miş hali olarak, kibarca bir şey istemek veya sormak i&ccedil;in kullanılmakla beraber, kullanım yerleri olduk&ccedil;a fazladır.&nbsp;
<table>
<thead>
<tr style="border-color: rgb(211, 218, 227);">
<td>Yapı </td>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr style="background-color: rgb(250, 252, 255); border-color: rgb(211, 218, 227); border-style: solid;">
<td>&nbsp; Olumlu (&ouml;zne + would + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He would come early. &nbsp; &rsaquo; Erken gelecekti.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Olumsuz (&ouml;zne + would + not + V1)</td>
</tr>
<tr style="border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; &bull; He would not come early. &nbsp; &bull; He wouldn't come early. &nbsp; &nbsp;&rsaquo; Erken gelmeyecekti.</td>
</tr>
<tr style="background-color: #fafcff; border-color: #d3dae3;">
<td>&nbsp; Soru (would + &ouml;zne + V1)</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp; &bull; Would you like coffee? &nbsp; &rsaquo; Kahve ister misiniz?</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h2>Kullanım Yerleri</h2>
<h4>1. Kibarca bir şeyi teklif etmede, istemede veya sormada kullanılır.</h4>
&bull; Would you like more tea? &rsaquo; Daha fazla &ccedil;ay ister misiniz?
&bull; Would you mind waiting a moment? &rsaquo; Bir dakika bekler misiniz? &rsaquo; Biraz beklemenizin bir sakıncası var mı?
&bull; Would you open the window, please? &rsaquo; Pencereyi a&ccedil;ar mısınız l&uuml;tfen?
<h4>2. 'Will' in ge&ccedil;miş zaman hali olarak kullanılır.</h4>
<table style="border-collapse: collapse; width: 100%;" border="1"><colgroup><col style="width: 50.0474%;"><col style="width: 50.0474%;"></colgroup>
<tbody>
<tr style="background-color: rgb(248, 252, 253); border-color: rgb(232, 238, 243); border-style: solid;">
<td>&nbsp;will</td>
<td>would</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp;&bull; He will come early. &nbsp;&rsaquo; Erken gelecek.</td>
<td>&bull; He would come early. &rsaquo; Erken gelecekti.</td>
</tr>
<tr>
<td>&nbsp;&bull; He says he will help me. &nbsp;&rsaquo; Bana yardım edeceğini s&ouml;yl&uuml;yor.</td>
<td>&bull; He said he would help me. &rsaquo; Bana yardım edeceğini s&ouml;yledi.</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h4>3. Ger&ccedil;ekleşmesi m&uuml;mk&uuml;n olan ama ger&ccedil;ekleşmemiş ya da hayal edilmiş bir durumu belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
&bull; You would see her If you came early. &rsaquo; Erken gelseydin onu g&ouml;r&uuml;rd&uuml;n.
&bull; She&rsquo;d look better with black hair. &rsaquo; Siyah sa&ccedil;la daha iyi g&ouml;r&uuml;n&uuml;rd&uuml;.
&bull; It would be a shame to miss the event. &rsaquo; Etkinliği ka&ccedil;ırmak utan&ccedil; verici olurdu.
<h4>4. Ger&ccedil;ekleşmesi m&uuml;mk&uuml;n olmayan, ger&ccedil;ekleşmemiş bir durumu belirtmek i&ccedil;in kullanılır. </h4>
☞ Bu kullanımı her zaman 'would have + V3' yapısında kullanılır. &bull; I would have called you, but I wasn&rsquo;t free. &rsaquo; Seni arayacaktım ama m&uuml;sait değildim.
&bull; If I had studied harder, I would have passed the exam. &rsaquo; &Ccedil;ok &ccedil;alışsaydım, sınavı ge&ccedil;erdim.
<h4>5. Olması istenilen bir şeyi belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
☞ Bu kullanımı genellikle&nbsp;'I wish' veya 'If only' ile kullanılır. &bull; I wish he would be here.&nbsp; &rsaquo; Keşke burada olsaydı. 
&bull; If only I would listen to my father. &rsaquo; Keşke babamı dinleseydim.
<h4>6. Tavsiye vermede veya bir başkasından tavsiye istemede kullanılır.</h4>
&bull; If I were you, I would not do that. &rsaquo; Senin yerinde olsam bunu yapmazdım.
&bull; What would you do in my situation? &rsaquo; Benim durumumda olsan ne yapardın?
<h4>7. Bir hissi, arzuyu vb. ifade etmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
☞ 'Would like, love, prefer, hate, etc.' şeklinde kullanılır. &bull; I would love a coffee. &rsaquo; Bir kahve isterim.
&bull; I would hate to be late. &rsaquo; Ge&ccedil; kalmaktan nefret ederim.
<h4>&nbsp;8. Emin olmadığı bir konudaki fikrini belirtmek i&ccedil;in kullanılır.</h4>
☞ 'Would imagine, say, think, etc.' şeklinde kullanılır. &bull; I&rsquo;d say he is about forty. &rsaquo; Kırk yaşında olduğunu s&ouml;yleyebilirim.
&bull; I would think that he was telling the truth. &rsaquo; Doğruyu s&ouml;ylediğini d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yorum. 
<h4>9. Ge&ccedil;mişte sık olmuş veya yapılmış bir durumu belirtmek i&ccedil;in kullanılır. </h4>
☞ Bu kullanımı 'used to' ile eş anlamlıdır. &bull; Every morning we would walk in the park. &rsaquo; Her sabah parkta y&uuml;r&uuml;rd&uuml;k.
&bull; When we were away, she would look after our dog. &rsaquo; Biz yokken k&ouml;peğimize o bakardı.
<h4>10. Birinin bir şeyi neden yaptığını belirtmek i&ccedil;in kullanılır. </h4>
☞ Bu kullanımı 'so that' veya 'in order that' ile birlikte kullanılır. &bull; He saved money so that he would buy a car. &rsaquo; Araba almak i&ccedil;in para biriktirdi.
&bull; I left early in order that I would arrive on time. &rsaquo; Zamanında varabilmek i&ccedil;in erken ayrıldım.

Would

İngilizcede 'used to, be used to, get used to' kullanımı ve konu anlatımı. 
Genel anlamda 'used to' ge&ccedil;mişteki bir&nbsp;alışkanlıktan veya durumdan, 'be used to' ise şu anki bir alışkanlıktan veya durumdan bahsederken kullanılır. Used to 'yapardı, ederdi, eskiden yapardı, &ouml;nceden yapardı', be used to ise 'alışkın, alışık' olarak T&uuml;rk&ccedil;eye &ccedil;evirilir. 
<h2>Used To</h2>
<table style="border-collapse: collapse; width: 100%; height: 133.95px; border-width: 1px; margin-left: 0px; margin-right: auto;" border="1"><colgroup><col style="width: 26.2559%;"><col style="width: 73.7441%;"></colgroup>
<tbody>
<tr style="height: 22.325px;">
<td style="text-align: center; background-color: rgb(245, 249, 250); height: 44.65px; vertical-align: middle; border-width: 1px;">Olumlu</td>
<td style="height: 22.325px; border-width: 1px; vertical-align: middle; text-align: left;">&Ouml;zne&nbsp;+ used to + infinitive (to do) </td>
</tr>
<tr style="height: 22.325px;">
<td style="height: 44.65px; text-align: center; background-color: rgb(245, 249, 250); vertical-align: middle; border-width: 1px;">Olumsuz</td>
<td style="height: 22.325px; border-width: 1px;">&Ouml;zne&nbsp;+ did + not + use + infinitive (to do) &Ouml;zne&nbsp;+ used + not + infinitive (to do) &rarr; formal </td>
</tr>
<tr style="height: 22.325px;">
<td style="text-align: center; height: 44.65px; background-color: rgb(245, 249, 250); vertical-align: middle; border-width: 1px;">Soru</td>
<td style="height: 22.325px; border-width: 1px;">Did + &ouml;zne + use to + infinitive (to do) </td>
</tr>
</tbody>
</table>
Ge&ccedil;mişteki alışkanlıklardan veya ge&ccedil;mişte sık olarak yapılmış ve artık yapılmayan eylemlerden bahsederken kullanılır. 
・I used to play the piano. &nbsp;&rsaquo; Her g&uuml;n piyano &ccedil;alardım.
・Did you use to go camping? &nbsp;&rsaquo; Kamp yapmaya gider miydin?
・He didn't use to travel much. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok fazla seyahat etmezdi. 
・I used to go for a run every morning. &nbsp;&rsaquo; Her sabah koşuya giderdim.
・He never used to cry so much. &nbsp;&rsaquo; Hi&ccedil; bu kadar ağlamazdı.
・We sometimes used to swim in the lake. &nbsp;&rsaquo; Bazen g&ouml;lde y&uuml;zerdik.
・He used to smoke, but he quit last year. &nbsp;&rsaquo; Eskiden sigara i&ccedil;iyordu ama ge&ccedil;en yıl bıraktı. 
・I used to play chess a lot, but I don't play very much now. &nbsp;&rsaquo; Eskiden &ccedil;ok satran&ccedil; oynardım ama artık pek oynamıyorum.
・When I was a child, I used to climb trees in the backyard. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ocukken arka bah&ccedil;edeki ağa&ccedil;lara tırmanırdım.
・Did you use to play soccer when you were in high school? &nbsp;&rsaquo; Lisedeyken futbol oynar mıydın?
 Ge&ccedil;mişte doğru olan ama artık ge&ccedil;erli olmayan durumlardan bahsederken kullanılır.
・He used to be afraid of dogs. &nbsp;&rsaquo; K&ouml;peklerden korkardı.
・I didn't use to like spinach. &nbsp;&rsaquo; Ispanak sevmezdim.
・Where did you use to live? &nbsp;&rsaquo; Nerede yaşıyordun?
・We used to be good friends. &nbsp;&rsaquo; Eskiden iyi arkadaşlardık.
・Did she use to work as a teacher? &nbsp;&rsaquo; Eskiden &ouml;ğretmenlik mi yapıyordu?
・There used to be a statue in the park. &nbsp;&rsaquo; Eskiden parkta bir heykel vardı.
・I used to live in London before I moved to Madrid. &nbsp;&rsaquo; Madrid'e taşınmadan &ouml;nce Londra'da yaşıyordum. 
・This building used to be a museum, but now it's a theatre. &nbsp;&rsaquo; Bu bina eskiden m&uuml;zeydi ama şimdi tiyatro. 
・He used to be a vegetarian, but now he eats meat occasionally. &nbsp;&rsaquo; Eskiden vejeteryandı ama artık ara sıra et yiyor.
<h2>Be Used To</h2>
<table style="border-collapse: collapse; width: 100%; height: 133.95px; border-width: 1px; margin-left: 0px; margin-right: auto;" border="1"><colgroup><col style="width: 26.2559%;"><col style="width: 73.7441%;"></colgroup>
<tbody>
<tr style="height: 22.325px;">
<td style="text-align: center; background-color: rgb(245, 249, 250); height: 44.65px; vertical-align: middle; border-width: 1px;">Olumlu</td>
<td style="height: 22.325px; border-width: 1px; vertical-align: middle; text-align: left;">&Ouml;zne&nbsp;+ be used to + verbing (doing) veya isim </td>
</tr>
<tr style="height: 22.325px;">
<td style="height: 44.65px; text-align: center; background-color: rgb(245, 249, 250); vertical-align: middle; border-width: 1px;">Olumsuz</td>
<td style="height: 22.325px; border-width: 1px;">&Ouml;zne&nbsp;+ be + not + used to + verbing (doing) veya isim </td>
</tr>
<tr style="height: 22.325px;">
<td style="text-align: center; height: 44.65px; background-color: rgb(245, 249, 250); vertical-align: middle; border-width: 1px;">Soru</td>
<td style="height: 22.325px; border-width: 1px;">Be + &ouml;zne +&nbsp;used to + verbing (doing) veya isim </td>
</tr>
</tbody>
</table>
Şu anki bir alışkanlıktan veya şu anda doğru olan bir durumdan behsederken &lsquo;be used to&lsquo; kalıbı kullanılır.
・I'm used to waking up early. &nbsp;&rsaquo; Erken kalkmaya alışkınım.
・He's not used to cold weather.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; Soğuk havaya alışkın değil.
・I&rsquo;m not used to people lying to me. &nbsp;&rsaquo; İnsanların bana yalan s&ouml;ylemesine alışkın değilim.
・She's used to living in a big city. &nbsp;&rsaquo; B&uuml;y&uuml;k şehirde yaşamaya alışkın. 
・She's used to living on her own. &nbsp;&rsaquo; Kendi başına yaşamaya alışkındır. 
・We are used to traveling frequently. &nbsp;&rsaquo; Sık seyahat etmeye alışkınız. 
・Are you used to working with a team? &nbsp;&rsaquo; Bir takımla &ccedil;alışmaya alışık mısın?
&nbsp;
<h4>Get Used To </h4>
Şu anda olan bir durumdan ya da alışkanlıktan bahsetmek i&ccedil;in &lsquo;be used to&rsquo;&nbsp;da olduğu gibi &lsquo;get used to&rsquo;, &lsquo;become used to&rsquo; ve &lsquo;grow used to&rsquo; kalıbları da kullanılır. Aynı anlamı ifade etmekle birlikte &lsquo;get used to&rsquo;, &lsquo;become used to&rsquo; ve &lsquo;grow used to&rsquo; daha &ccedil;ok alışma s&uuml;recinden bahsederken kullanılır. T&uuml;rk&ccedil;eye &lsquo;alışır, alıştı, alışacak&rsquo; olarak terc&uuml;me edilebilir.
・I'm getting used to working here. &nbsp;&rsaquo; Burada &ccedil;alışmaya alışıyorum.
・You will become used to the cold soon. &nbsp;&rsaquo; Yakında bu soğuğa alışırsın.
・It's hard to grow used to living here. &nbsp;&rsaquo; Burada yaşamaya alışmak zor.
・It took him a while to get used to the new job. &nbsp;&rsaquo; Yeni işe alışması biraz zaman aldı.
<h1>&nbsp;</h1>
<h4>Sık yapılan Hatalar</h4>
<table style="border-collapse: collapse; width: 100%; border-width: 0px; background-color: rgb(255, 248, 248);" border="1"><colgroup><col style="width: 0.94697%;"><col style="width: 99.053%;"></colgroup>
<tbody>
<tr>
<td style="border-width: 0px;">&nbsp;</td>
<td style="border-width: 0px;">✗ <del>He used to working here</del>. ✔︎ He used to work here. &rsaquo; Eskiden burada &ccedil;alışırdı. ✗ <del>I am used to wake up early</del>. ✔︎ I am used to waking up early. &rsaquo; Erken kalkmaya alışkınım. </td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h4>&Ouml;zet</h4>
<table style="border-collapse: collapse; width: 100%; border-width: 0px; background-color: #fff8f8;" border="1"><colgroup><col style="width: 0.94697%;"><col style="width: 99.053%;"></colgroup>
<tbody>
<tr>
<td style="border-width: 0px;">&nbsp;</td>
<td style="border-width: 0px;">★ I used to work at night. &rsaquo; Eskiden geceleri &ccedil;alışırdım. ★ I am used to working at night. &rsaquo; Geceleri &ccedil;alışmaya alışkınım. ★ I am getting used to working at night. &rsaquo; Geceleri &ccedil;alışmaya alışıyorum.</td>
</tr>
</tbody>
</table>

'Used To' ve 'Be Used To'

<div class="prose max-w-none my-3">
<div class="prose grammar-prose mt-3 text-gray-700">
İngilizcede yeterlikle ilgili konuşmak. Modal verbs of ability: Can, could, be able. 
'Can', 'could' ve 'be able to' bir kişinin sahip olduğu bir yeterlikten bahsederken kullanılır. Genel kural olarak, 'can' şu anki bir yeterlkten, 'could' ge&ccedil;miş bir yeterlikten ve 'be able to' &ccedil;aba ile elde edilmiş bir yeterlikten bahsederken kullanılır.
<h3>Can</h3>
Can, bir kişinin bir şeyi yapabilme becerisinden, imkanından veya g&uuml;c&uuml;nden bahsederken kullanılır.
・I can run very fast. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok hızlı koşabilirim.
・She can't come to the party tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Yarın partiye gelemez.
・Tom is a strong man. He can lift heavy boxes. &nbsp;&rsaquo; Tom g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir adamdır. Ağır kutuları kaldırabilir.
<h3>Could</h3>
Could, bir kişinin ge&ccedil;mişteki bir becerisinden, imkanından veya g&uuml;c&uuml;nden bahsederken kullanılır.
・I could run fast when I was younger. &nbsp;&rsaquo; K&uuml;&ccedil;&uuml;kken hızlı koşabilirdim.
・She couldn't come to the party yesterday. &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n partiye gelemedi.
・Tom was a strong man. He could lift heavy boxes. &nbsp;&rsaquo; Tom g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir adamdı. Ağır kutuları kaldırabiliyordu.
<h3>Be Able To</h3>
Be able to, bir kişinin sahip olduğu ya da ge&ccedil;mişte sahip olduğu bir becerisinden bahsederken 'can' ve 'could' yerine kullanılabilir.
・I'm able to run very fast. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok hızlı koşabilirim.
・She isn't able to come to the party tomorrow. &nbsp;&rsaquo; Yarın partiye gelemeyecek.
・She wasn't able to come to the party yesterday. &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n partiye gelemedi.
・Tom was a strong man. He was able to lift heavy boxes. &nbsp;&rsaquo; Tom g&uuml;&ccedil;l&uuml; bir adamdı. Ağır kutuları kaldırabiliyordu.
<h3>Be Able to - Can</h3>
Bir kişinin sahip olduğu bir beceriden bahsederken hem 'can' hem 'be able to' kullanılabilir. Ancak genel bir beceriden bahsederken 'can', belli bir duruma has bir olaydan, &ouml;zellikle &ccedil;aba isteyen bir başarıdan, bahsederken 'be able to' tercih edilir.
・She can run very fast. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok hızlı koşabilir.
・After a successful surgery, she is able to run again. &nbsp;&rsaquo; Başarılı bir ameliyatın ardından tekrar koşabiliyor.
・He can play the piano with great skill. &nbsp;&rsaquo; Piyanoyu b&uuml;y&uuml;k bir ustalıkla &ccedil;alabilir.
・He is able to play the guitar with great skill now, thanks to years of practice. &nbsp;&rsaquo; Yıllar s&uuml;ren pratik sayesinde artık gitarı b&uuml;y&uuml;k bir ustalıkla &ccedil;alabiliyor.
<h3>Be Able to - Could</h3>
Bir kişinin ge&ccedil;mişte sahip olduğu genel bir beceriden bahsederken hem 'could' hem 'was/were able to' kullanılabilir ama genellikle 'could' tercih edilir.
・She could speak four languages fluently. ・She was able to speak four languages fluently. &nbsp;&rsaquo; D&ouml;rt dili akıcı bir şekilde konuşabiliyordu.
・He could solve complex math problems with ease. ・He was able to solve complex math problems with ease. &nbsp;&rsaquo; Karmaşık matematik problemlerini kolaylıkla &ccedil;&ouml;zebiliyordu.
Ge&ccedil;mişte bir kereye mahsus başarılmış bir işi belirtmek i&ccedil;in 'could' kullanılmaz, 'was/were able to' kullanılır. Bu kullanım, başarmak anlamına gelen 'manage to, succeed in ...ing' kelimeleriyle eş anlamlıdır.
・I was able to finish the project on time. ・<s>I could finish the project on time.</s> &nbsp;&rsaquo; Projeyi zamanında bitirebildim. &nbsp;&rsaquo; Projeyi zamanında bitirmeyi başardım.
・He was able to escape the burning building. ・<s>He could escape the burning building.</s> &nbsp;&rsaquo; Yanan binadan ka&ccedil;abildi. &nbsp;&rsaquo; Yanan binadan ka&ccedil;mayı başardı.
Olumsuz c&uuml;mlelerde hem 'could' hem 'was/were able to' kullanılabilir.
・I couldn't find my keys. ・I wasn't able to find my keys. &nbsp;&rsaquo; Anahtarlarımı bulamadım.
・He couldn't lift the box. ・He wasn't able to lift the box. &nbsp;&rsaquo; Kutuyu kaldıramadı.
<h3>Algı filleri</h3>
Algı fiilleriyle (smell, see, taste, hear, feel, understand, think, believe,vb.) belirli bir durumdan bahsederken genellikle 'can' ve 'could' kullanılır.
・I can feel the warmth of the sun on my skin. &nbsp;&rsaquo; G&uuml;neşin sıcaklığını tenimde hissedebiliyorum.
・We could see the rainbow after the rain stopped. &nbsp;&rsaquo; Yağmur durduktan sonra g&ouml;kkuşağını g&ouml;rebiliyorduk.
<h3>Kipler</h3>
'Can' ve 'could' un aksine, 'be able to' zaman kipleriyle ve diğer modal kiplerle birlikte kullanılabilir.
・He should be able to fix the car. &nbsp;&rsaquo; Arabayı tamir edebilmeli.
・They might be able to attend the party. &nbsp;&rsaquo; Partiye katılabilirler.
・I will be able to attend the conference. &nbsp;&rsaquo; Konferansa katılabileceğim.
・I have been able to save some money for a vacation. &nbsp;&rsaquo; Tatil i&ccedil;in biraz para biriktirebildim.
</div>
</div>

Ability (Yeterlik): Can, Could, Be Able to

<div class="prose max-w-none my-3">
<div class="prose grammar-prose mt-3 text-gray-700">
Olasılık belirten modal kipler. Modal verbs of possibility: Can, could, may, might.
İngilizcede olasılıklardan ve ihtimallerden bahsederken 'can', 'could', 'may', 'might' modal kiplerini kullanırız.&nbsp;
<h3>Şimdiki Zaman</h3>
'Can', genel bir olasılıktan bahsederken kullanılır.
・It can be very hot here in summer. &nbsp;&rsaquo; Yazın burası &ccedil;ok sıcak olabilir.
・He can be very rude sometimes. &nbsp;&rsaquo; Bazen &ccedil;ok kaba olabilir.
・Time can heal emotional wounds. &nbsp;&rsaquo; Zaman duygusal yaraları iyileştirebilir.
・Roses can bloom in various colors, including red, yellow, and white. &nbsp;&rsaquo; G&uuml;ller kırmızı, sarı ve beyaz gibi &ccedil;eşitli renklerde &ccedil;i&ccedil;ek a&ccedil;abilir.
 'Could, may, might', belirli bir durumdaki olasılıktan bahsederken kullanılır. Konuşma anındaki veya gelecekteki bir ihtimali belirtebilir. 'Might' ve 'could', 'may' e g&ouml;re daha d&uuml;ş&uuml;k bir ihtimali belirtir.
・It could/may/might rain later. &nbsp;&rsaquo; Daha sonra yağmur yağabilir.
・He could/may/might be late for the party. &nbsp;&rsaquo; Partiye ge&ccedil; kalabilir.
・ 'Where is Tom?' 'He could/may/might be at home.' &nbsp;&rsaquo; 'Tom nerede?' 'Evde olabilir.'
 Soru c&uuml;mlelerinde 'can, could, might' kullanılır, 'may' kullanılmaz, 'might' is &ccedil;ok resmi dilde kullanılır. 'Can' hem genel hem de belirli bir durumu belirtebilir.
・Who can/could/might be waiting for us at the park? &nbsp;&rsaquo; Parkta bizi kim bekleyebilir?
・<s>May the project exceed the budget?</s> ・Do you think the project may exceed the budget? &nbsp;&rsaquo; Projenin b&uuml;t&ccedil;eyi aşabileceğini d&uuml;ş&uuml;n&uuml;yor musunuz?
 'May/might/could + be + -ing' kalıbı, konuşma anındaki bir ihtimali ya da gelecekle ilgili bir planı vurgulamak i&ccedil;in kullanılır.
・She may/might/could be studying for her exams now. &nbsp;&rsaquo; Şu anda sınavlarına &ccedil;alışıyor olabilir.
・The company may/might/could be launching a new product next month. &nbsp;&rsaquo; Şirket &ouml;n&uuml;m&uuml;zdeki ay yeni bir &uuml;r&uuml;n piyasaya s&uuml;rebilir.
<h3>Ge&ccedil;miş Zaman</h3>
'Could, might', ge&ccedil;mişteki genel bir olasılıktan bahsederken kullanılır.
・It could/might be very hot here in summer. &nbsp;&rsaquo; Yazın burası &ccedil;ok sıcak olabilirdi.
・In the past, communication across long distances could/might take months. &nbsp;&rsaquo; Ge&ccedil;mişte uzak mesafeler arası iletişim aylar s&uuml;rebiliyordu.
 'May/might/could have + V3' kalıbı, ge&ccedil;mişle ilgili bir ihtimali ifade etmek i&ccedil;in kullanılır.
・Where is Sarah? She could/may/might have gone to the gym. &nbsp;&rsaquo; Sarah nerede? Spor salonuna gitmiş olabilir.
・He may/might/could have forgotten to lock the door when leaving. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ıkarken kapıyı kilitlemeyi unutmuş olabilir.
 'Could/might have + V3' kalıbı, ge&ccedil;mişte olması m&uuml;mk&uuml;n ama ger&ccedil;ekleşmemiş bir şeyi belirtmek i&ccedil;in kullanılır.
・He could/might have failed the exam if he hadn't studied hard. &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;ok &ccedil;alışmasaydı sınavda başarısız olabilirdi.
・We could/might have gotten lost in the city, but we used a map. &nbsp;&rsaquo; Şehirde kaybolabilirdik ama harita kullandık.
 'May/might have + V3' kalıbı, gelecekte bir şeyin ger&ccedil;ekleşme ihtimalinden bahsederken kullanılır.
・By next week, they may/might have finished renovating the house. &nbsp;&rsaquo; Gelecek hafta evin tadilatını bitirmiş olabilirler.
<h3>Olumsuz Yapı</h3>
'May/might not' ve 'can't/could not' farklı anlamları ifade eder. 'May/might not' bir şeyin doğru olmama veya ger&ccedil;ekleşmeme ihtimalini, 'can't, couldn't' ise bir şeyin doğru olmasının veya ger&ccedil;ekleşmesinin imkansız olduğunu belirtir.&nbsp;
・The project may/might not be completed on time. &nbsp;&rsaquo; Proje zamanında tamamlanamayabilir. &nbsp;(Projenin zamanında tamamlanamaması m&uuml;mk&uuml;nd&uuml;r.)
・The project can't/couldn't be completed on time. &nbsp;&rsaquo; Proje zamanında tamamlanamaz. &nbsp;(Projenin zamanında tamamlanması m&uuml;mk&uuml;n değildir.)
 'May/might not have + V3' bir şeyin ge&ccedil;mişte olmama ihtimalini, 'can't/couldn't have + V3' ise bir şeyin ge&ccedil;mişte ger&ccedil;ekleşmesinin imkansız olduğunu belirtir.&nbsp;
・She may/might not have finished the project yesterday.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; Projeyi d&uuml;n bitirmiş olmayabilir. (= Projeyi d&uuml;n bitirmemiş olabilir.) 
・He can't/couldn't have passed the exam without studying.&nbsp; &nbsp;&rsaquo; &Ccedil;alışmadan sınavı ge&ccedil;miş olamaz.
</div>
</div>

Possibility (Olasılık): Can, Could, May, Might

<div class="prose max-w-none my-3">
<div class="prose grammar-prose mt-3 text-gray-700">
İngilizcede izinler hakkında konuşmak. Modal verbs of permission: Can, could, may, might.
İzinlerden veya yasaklardan bahsederken 'can', 'could', 'may', 'might' kiplerini kullanırız. Genellikle 'can' yakın arkadaş ve akrabalarla, 'could' tanıdığımız kişilerle, 'may' ve 'might' ise tanımağımız veya &ccedil;ok tanımadığımız kişlerle konuşurken kullanılır.
<h3>İzin isteme</h3>
İzin isterken 'can', 'could', 'may' ve 'might' kullanılabilir. 'Could', 'can' e g&ouml;re daha kibar bir anlamı ifade eder. 'May', 'could' a g&ouml;re daha kibar ve resmidir. 'Might' ise &ccedil;ok resmi ortamlarda ve seyrek olarak kullanılır.
・Can I open the window? (informal) &nbsp;&rsaquo; Pencereyi a&ccedil;abilir miyim?
・Could I use your phone? (polite) &nbsp;&rsaquo; Telefonunuzu kullanabilir miyim?
・May I speak with the manager? (polite/formal) &nbsp;&rsaquo; M&uuml;d&uuml;rle konuşabilir miyim?
・Might I leave the office a little early? (very polite/formal) &nbsp;&rsaquo; Ofisten biraz erken &ccedil;ıkabilir miyim?
<h3>İzin Verme</h3>
Bir kişinin bir şey yapmasına izin verirken 'can' ve 'may' kullanılır, 'could' ve 'might' kullanılmaz. Resmi dilde 'may' tercih edilir.
・You can use my phone. &nbsp;&rsaquo; Telefonumu kullanabilirsin.
・You may bring your friend to the party. &nbsp;&rsaquo; Partiye arkadaşını getirebilirsin.
・'Could I ask you a question?' 'Yes, you can.' &nbsp;&rsaquo; 'Bir soru sorabilir miyim?' 'Evet, (sorabilirsin).'
<h3>İzin Vermeme</h3>
Bir kişinin bir şey yapmasına izin vermemek i&ccedil;in 'can't', 'may not' ve 'mustn't' kullanılır, 'couldn't' ve 'might not' kullanılmaz. 'May not' resmi dilde kullanılır, 'mustn't' daha vurgulu bir anlamı ifade eder.
・You can't use my phone. &nbsp;&rsaquo; Telefonumu kullanamazsın.
・You may not bring your friend to the party. &nbsp;&rsaquo; Partiye arkadaşını getiremezsin.
・'Might I make a suggestion?' 'No, you may not.' &nbsp;&rsaquo; 'Bir &ouml;neride bulunabilir miyim?' 'Hayır, (yapamazsın).'
・Students mustn't leave the classroom without permission. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;ğrenciler izinsiz sınıftan ayrılmamalıdır (= ayrılamazlar).
<table border="1"><colgroup><col><col></colgroup>
<tbody>
<tr>
<td colspan="2">Sıklıkla kullanılan cevaplar. </td>
</tr>
<tr>
<td>Olumlu</td>
<td>Olumsuz</td>
</tr>
<tr>
<td>Yes, you can. Yes, you may. Certainly Yes, certainly. Of course. Of course, you may Sure.</td>
<td>No, you can't No, you may not. No, you mustn't. I'm afraid not. I'm sorry, but no. Regrettably, you may not. Unfortunately, no.</td>
</tr>
</tbody>
</table>
<h3>Genel İzin</h3>
Genel ya da resmi bir izinden bahsederken 'can' ve 'may' kullanılır ( = be allowed to).
・Visitors can take photographs in the museum. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler m&uuml;zede fotoğraf &ccedil;ekebilir.
・Customers may return items within 30 days. &nbsp;&rsaquo; M&uuml;şteriler &uuml;r&uuml;nleri 30 g&uuml;n i&ccedil;inde iade edebilirler.
・Students are allowed to use the library facilities. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;ğrencilerin k&uuml;t&uuml;phane olanaklarından yararlanmalarına izin verilir.
Ge&ccedil;mişteki genel ya da resmi bir izinden bahsederken 'could' kullanılır ( = was/were allowed to).
・Visitors could take photographs in the museum. ・Visitors were allowed to take photographs in the museum. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler m&uuml;zede fotoğraf &ccedil;ekebiliyordu. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;ilerin m&uuml;zede fotoğraf &ccedil;ekmesine izin veriliyordu.
・I could go to the park alone when I was young. ・I was allowed to the park alone when I was young. &nbsp;&rsaquo; K&uuml;&ccedil;&uuml;kken parka tek başıma gidebilirdim. &nbsp;&rsaquo; K&uuml;&ccedil;&uuml;kken parka tek başıma gitmeme izin veriliyordu.
Ge&ccedil;mişte belirli bir durumdaki izinden bahsederken 'could' kullanılmaz.
・I was allowed to go the park alone yesterday. ・<s>I could go to the park alone yesterday.</s> &nbsp;&rsaquo; D&uuml;n parka tek başıma gitmeme izin verildi.
<h3>Genel Yasak</h3>
Genel ya da resmi bir yasaktan bahsederken 'can't', 'may not' ve 'mustn't' kullanılır (= be not allowed to). Genellikle 'can't' konuşma dilinde, 'may not' yazı dilinde, 'mustn't' ise yasağı vurgulamak i&ccedil;in tercih edilir.
・You can't eat in the library. &nbsp;&rsaquo; K&uuml;t&uuml;phanede yemek yiyemezsiniz.
・Visitors may not smoke inside the building. &nbsp;&rsaquo; Ziyaret&ccedil;iler binanın i&ccedil;inde sigara i&ccedil;emezler.
・Tourists mustn't feed the animals at the zoo. &nbsp;&rsaquo; Turistler hayvanat bah&ccedil;esindeki hayvanları besleyemezler.
・Students are not allowed to use cell phones during the exam. &nbsp;&rsaquo; &Ouml;ğrencilerin sınav sırasında cep telefonu kullanması yasaktır.
</div>
</div>