‘Make, get, have’ gibi kelimelerin çok fazla manası olduğu için bu kelimelerin tüm manalarını ezberlemek oldukça zordur. Bu kelimeleri, sözcük grupları (collocations) olarak öğrenmek, hem daha etkili hem de daha akılda kalıcı olacaktır. Aşağıda ‘make’ kelimesiyle birlikte en çok kullanılan kelimeler ve örnekler verilmiştir. Daha fazlası için İngilizce sözlüğümüze bakabilirsiniz.
• make a mistake: hata yapmak
• make a plan: plan yapmak, planlamak
• make a noise: gürültü yapmak
• make dinner: akşam yemeği yapmak
• make coffee: kahve yapmak
• make a cake: pasta yapmak
• make a decision: karar vermek
• make an offer: teklif yapmak
• make a choice: seçim yapmak
• make a list: liste yapmak
• make a call: telefon etmek
• make sure: emin olmak
• make bed: yatağı toplamak
• make a mess: dağıtmak
• make time: zaman ayırmak
• make progress: ilerlemek, ilerleme kaydetmek
• make friends: arkadaşlık kurmak
• make peace: barışmak, barış yapmak
• make love: sevişmek
• make money: para kazanmak
• make a profit: kar etmek
• make a living: geçimini sağlamak
• make a fortune: servet kazanmak, servet yapmak
• make trouble: sorun çıkarmak
• make someone angry: birini kızdırmak
• make someone happy: birini mutlu etmek
• make someone laugh: birini güldürmek
• make someone think: birini düşündürmek
• make something easy: bir şeyi kolaylaştırmak
• I need to make a difficult decision.
› Zor bir karar vermem gerekiyor.
• You made a wrong choice.
› Yanlış bir seçim yaptın.
• Make sure you lock the door when you leave.
› Çıkarken kapıyı kilitlediğinden emin ol.
• I make my bed before breakfast.
› Kahvaltıdan önce yatağımı toplarım.
• What do you want me to make for dinner?
› Akşam yemeği için ne yapmamı istersin?
• Her mother made a cake for us.
› Annesi bize pasta yaptı.
• The news made him happy.
› Haber onu mutlu etti.
• Technology makes our lives easier.
› Teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor.
• He is making a list of the candidates.
› Adayların bir listesini yapıyor.
• Being a teacher is not a good way to make money.
› Öğretmen olmak para kazanmak için iyi bir yol değil.
• He made a fortune in the technology business.
› Teknoloji işinden bir servet kazandı.
• I’d better make a note of his advice.
› Onun tavsiyesini not etsem iyi olur.
• You can’t learn a language without making an effort.
› Çaba harcamadan bir dil öğrenemezsiniz.
• You two, stop fighting and make peace.
› Siz ikiniz, kavga etmeyi bırakın ve barışın.
• He always makes trouble for us.
› Bize hep sorun çıkarır.
• He always makes me laugh.
› Beni her zaman güldürür.
• I’ll try to make time to visit you tomorrow.
› Yarın seni ziyaret etmek için zaman ayırmaya çalışacağım.
• He makes a living as a singer.
› Şarkıcı olarak geçimini sağlıyor.
• This dress makes me look fat.
› Bu elbise beni şişman gösteriyor.
• We’re making plans to travel to France next year.
› Gelecek yıl Fransa’ya seyahat etmeyi planlıyoruz.
• She refused to make love before marriage.
› Evlilikten önce sevişmeyi reddetti.
Diğer sözcük gruplarını (collocations) görmek için linke tıklayabilirsiniz:
➪ have ➪ take ➪ get ➪ give ➪ do |
➪ run ➪ draw ➪ hold ➪ keep ➪ set |