Sözlük
Cümle
Collocation
Blog
English <-> Turkish
give
Verb
1
[Transitive, Intransitive]
to hand something to someone
vermek
give sth to sb
He gave the key
to
me.
give sb sth
Can you give me the pen?
More Examples
Synonyms
2
to provide someone with something
vermek, sunmak
give sb sth
He gave me a job.
give sth to sb
He gave more information
to
me.
More Examples
3
to pay a particular amount of money
vermek
give sth (for sth)
I gave £60
for
the skirt.
give sb sth (for sth)
I gave the taxi driver £30.
4
to perform a particular action
vermek, yapmak
The kid gave a cry (= cried).
He gave her a hug (= hugged).
More Examples
Phrases
1
give birth
doğum yapmak, doğurmak
2
give the devil his due
yiğidi öldür hakkını yeme, hak ettiği gibi davranmak
3
give or take
-nın altında veya üstünde, aşağı yukarı, yaklaşık
4
give rise to
neden olmak, yol açmak, mahal vermek
5
give ground
geri çekilmek, geri adım atmak
6
give chase
kovalamak, peşine düşmek
Phrasal Verbs
1
give away
vermek, hediye etmek, hibe etmek, gelini damada vermek, ele vermek, aşikar etmek, açığa vurmak, (dikkatsizce/ihmalle/boş yere) vermek
2
give up
pes etmek, vazgeçmek, bırakmak, ayrılmak, -den umudunu kesmek, ilişkisini kesmek, vermek, teslim etmek, -e kapılmak, kendini kaptırmak
3
give out
bozulmak, arıza yapmak, yaymak, vermek, dağıtmak, vermek, bitmek, tükenmek, sona ermek
4
give back
geri vermek, iade etmek, geri vermek, yerine getirmek
5
give in
teslim olmak, boyun eğmek, pes etmek, vermek, teslim etmek
6
give off
(ısı, ışık vb.) vermek, saçmak, yaymak
7
give on to
-e bakmak, -e açılmak
8
give on to
-e bakmak, -e açılmak
9
give over
durmak, vazgeçmek, kesmek
10
give over to
teslim etmek, vermek, ayırmak
11
give up on
vazgeçmek, umudunu kesmek
Example Sentences
see all
He gave up smoking years ago.
- Sigara içmeyi yıllar önce bıraktı.
He gave us a tour of the palace.
- Bize sarayı gezdirdi.
The extension of the deadline gives us a breathing space.
I'll give serious consideration to the matter.
- Konu üzerinde iyice düşüneceğim.
He gave a false statement to the police.
- Polise yalan ifade verdi.
He gave a slide show on the seven wanders of the world.
Collocations
1
give (a) warning
ikaz etmek, uyarmak, ihtar etmek
2
give a chance
şans vermek, fırsat tanımak
3
give a demonstration
tanıtım yapmak, tanıtmak
4
give a false sense of security
sahte güven duygusu vermek
5
give a false statement
yalan beyanda bulunmak, yalan ifade vermek
6
give a glimpse
fikir vermek
7
give a job
iş vermek
8
give a letter
mektup vermek
9
give a lift
arabayla götürmek, arabayla bırakmak
10
give a name
isim vermek, ad koymak, ad takmak
11
give a present
hediye vermek
12
give a presentation
sunum yapmak
13
give a promise
söz vermek
14
give a public address
konuşma yapmak, söylev vermek, nutuk vermek, halka seslenmek, ulusa sesleniş konuşması yapmak
15
give a reason
sebep/neden göstermek, belirtmek, vermek, söylemek
16
give a ride
arabayla götürmek, arabayla bırakmak
17
give a second chance
ikinci bir şans vermek
18
give a sermon
vaaz vermek, hutbe vermek, konuşma yapmak
19
give a shock
şoke etmek, sarsmak, şaşırtmak
20
give a speech
konuşma yapmak, nutuk/söylev vermek
21
give a stir
karıştırmak
22
give a talk
konuşma yapmak, söylev vermek, nutuk vermek
23
give a tip
bahşiş vermek, tüyo vermek
24
give a verdict
karar vermek
25
give a weary sigh
yorgun bir iç çekmek, yorgun bir hâlde iç çekmek, yorgun argın iç çekmek
26
give a yield
ürün vermek, kazanç sağlamak
27
give access
erişim sağlamak, giriş sağlamak
28
give advice
tavsiye vermek, nasihat etmek, öğüt vermek, salık vermek
29
give an account
açıklama yapmak, açıklamak, hesap vermek
30
give an address
söylev vermek, nutuk vermek, konuşma yapmak
31
give an answer
cevap vermek, yanıt vermek
32
give an appetite
iştah açmak
33
give an example
örnek vermek
34
give an offer
teklif vermek, teklif yapmak
35
give an opinion
fikir vermek
36
give an opportunity
fırsat vermek, imkan tanımak, olanak sağlamak, fırsat sunmak
37
give an order
sipariş vermek, ısmarlamak; emir vermek
38
give as a gift
hediye olarak vermek, hediye etmek
39
give as a present
hediye olarak vermek, hediye etmek
40
give directions
yön göstermek, tarif etmek, bir yere nasıl gidileceğini tarif etmek
41
give evidence
ifade vermek, tanıklık etmek, şahitlik etmek, kanıt sunmak
42
give expression to
ifade etmek, belli etmek, göstermek
43
give full attention
tüm dikkatini vermek
44
give help
yardım etmek, yardım sunmak
45
give importance to
-e önem vermek, önemsemek
46
give in to temptation
nefsine uymak, şeytana uymak, nefsine yenik düşmek, tahrike kapılmak
47
give in to the pressure
baskıya boyun eğmek
48
give it a shot
denemek
49
give it a try
denemek
50
give off gas
dışarıya gaz salmak, gaz yaymak
51
give off heat
ısı vermek, ısı saçmak, ısıtmak, ısı yaymak
52
give off light
ışık saçmak, ışık yaymak, ışık vermek
53
give off radiation
radyasyon yaymak, radyasyon salmak
54
give off smell
koku yaymak, koku saçmak, koku vermek, koku salmak, kokutmak
55
give offence
darıltmak, gücendirmek, kırmak
56
give oneself over to grief
hüzne kapılmak, kederlenmek, elem çekmek
57
give oneself over to love
aşka kapılmak, kendini aşka kaptırmak
58
give oneself over to the police
polise teslim olmak
59
give oneself up to despair
umutsuzluğa düşmek, ümitsizliğe kapılmak
60
give onto the garden
bahçeye açılmak, bahçeye bakmak
61
give onto the hall
salona açılmak
62
give onto the street
caddeye bakmak, caddeye açılmak, sokağa bakmak
63
give out food
yemek dağıtmak
64
give out heat
ısı vermek
65
give out light
ışık yaymak, ışık saçmak
66
give over complaining
şikayet etmeyi bırakmak, şikayet etmekten vazgeçmek, mızmızlanmayı kesmek, söylenmeyi bırakmak, sızlanmayı bırakmak
67
give particular importance to
-e özel önem vermek
68
give permission
izin vermek, müsaade etmek
69
give pleasure
zevk vermek, keyif vermek, haz vermek
70
give priority
öncelik vermek, öncelik tanımak
71
give respect
saygı göstermek
72
give shape to
-e/a şekil vermek, şekillendirmek, biçimlendirmek
73
give shelter
korumak
74
give some a ride to the station
(arabayla) birini istasyona bırakmak, birini gara götürmek
75
give someone a bath
birini yıkamak, banyo yaptırmak
76
give someone a raw deal
birine haksızlık etmek
77
give someone a ride to the airport
(arabayla) birini havaalanına götürmek, birini havaalanına bırakmak
78
give someone a ring
birine telofan etmek
79
give someone a warm welcome
birini sıcak karşılama, birini içtenlikle karşılamak
80
give someone the benefit of the doubt
hüsnüzan etmek, olumlu düşünmek
81
give support
destek vermek
82
give the impression
izlenimi vermek, kanısı uyandırmak
83
give the right
hak vermek, hak tanımak
84
give thought to
düşünmek, kafa yormak
85
give time
zaman vermek, süre tanımak, müddet vermek
86
give undivided attention
tüm dikkatini vermek, dikkat kesilmek
87
give up cigarettes
sigarayı bırakmak
88
give up drinking
içkiyi bırkamak, içki içmeyi bırakmak
89
give up everything
her şeyi bırakmak, her şeyden vazgeçmek
90
give up hope of
umudunu kesmek
91
give up one's job
işi bırakmak, işinden ayrılmak
92
give up one's seat to elderly
yaşlıya yerini vermek
93
give up smoking
sigarayı bırakmak, sigara içmeyi bırakmak
94
give up the weed
tütünü bırakmak, sigara içmeyi bırakmak
95
give up thought of
düşüncesinden vazgeçmek, niyetinden vazgeçmek, aklından çıkarmak
96
give up weed
esrarı bırakmak, esrar içmeyi bırakmak
97
give weight to
önem vermek, değer vermek
98
not give a damn
umursamamak, takmamak, iplememek, sallamamak
Nearby
Words
girlfriend
gist
give
given
glad
About Us
Privacy Policy
Terms & Conditions
Legal Notice
© 2021 bilexis. All rights reserved.